05 Mart 2014 00:18

Sıradaki ‘tape’ ne?!

Sıradaki ‘tape’ ne?!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sanki şimdiye kadar sürülen ses kayıtları uvertürmüş de, en baba “kaset”yoldaymış, o bir piyasaya çıksa hükümet tepetaklak olacakmış gibi bir beklenti var ortamda. Allahı var, peyderpey sürülen kayıtlar bu beklentileri boşa çıkartmıyor, üstelik bir sonrakisi için talep yaratıyor. Kendisini bir Truman Show filmine düşmüş bulan ve her dakikası kayıt altına alınan bir hükümet sayesinde çok da beklenmiyor doğrusu.
Birkaç gün önce “güvenilir kaynaklar”la içli dışlılığını bildiğimiz bir adem Başbakan’ın altı turpluk ömrünün kaldığını beyan etti Twitter’dan. İkisi ile ilgili ipucu da verdi: Başbakan’ın Roboski katliamı ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüne dahliyle ilgili olabilirdi bu turplar, 15 Mart’a kadar da herkesin kafası rahat edecekti.
Geçen ay biz “Ananas”ın şifrelerini çözmeye çalışırken şimdi de sosyal medya ahalisinin önüne turp bilmecesi konmuş oldu. Gelecek programda hangi kaydın ortalığa düşeceğini tahmin etmekle uğraşanlar açısından bu tüyolar oldukça oyalayıcı.
Ama bu hal hal değil. Çünkü bir yandan yolsuzluk ve yalan ayan beyan ortadayken hala ses kayıtlarının içeriği ile ilgili hiçbir hesap vermeyen Başbakan’a inanan seçmen sayısının azalmadığı zannıyla şaşırıp umutsuzluğa kapılanların durumu ile oyunu ısrarla AKP’ye rezerve eden seçmeninki arasında bir fark yok aslında. İki durumda da seçmen kendi kaderini baş edemeyeceği güçlere havale etmekten başka bir seçeneği olmadığını düşünüyor demektir.  
Üstelik Gezi Direnişi’nin dumanı daha tüterken 30 Mart sonrasında nasıl bir Türkiye’ye kalkacağımızı en etkili, en sarsıcı kaydın salıverilmesi koşuluna bağlı görenlerin durumunun diğerlerine göre daha umutsuz olduğu söylenebilir. Geleceğin sansasyonel belgelerle kurulabileceğine dair beklentiye girmek gidişattan rahatsız olanların düşebileceği en büyük tuzak.
Böyle zamanlarda siyaset falcıları da epey prim toplar. Birisi kalkıp seçimin ertesi günü Erdoğan’ın daha diktatör olacağını bir diğeri ise daha laik bir profil çizeceğini söyleyebilir sorumsuzca. Melih Gökçek de zaten seçim gününe kadar Türkiye’de Ukrayna benzeri kargaşanın çıkarılacağı, seçim günü sandıkların kaçırılacağı ve Muhsin Yazıcıoğlu kaydının çıkarılacağı kehanetinde bulundu.
Hükümet’in bu kadar dirençli olmasının yol açtığı moral sorunu, mangaldan her türlü külün üflenmesini mümkün kılıyor; bu açık.
Türkiye, istihbarat kurum ve şirketlerinin cirit attığı bir ülke, Hükümetinin de istihbarat örgütü gibi davranması, üstelik MİT yasasındaki düzenlemeyle bunu aleni kılması hiç şaşırtıcı değil. Ama en tehlikelisi yurttaşların da siyaseti artık bir istihbarat savaşı olarak algılamaya başlaması. Seçmene siyasetin sandıktan ibaret olduğunu dikte ederken sınırı son zamanlarda istihbarat kurumlarının inisiyatifine/dalaşmasına kadar genişleten ve böylece sade vatandaş için onu akıl almaz bir şey haline getiren egemen güçlerin istediği bir şey bu.
Oysa böyle gelmiş ama böyle gitmez diyenlerin, demokratik dönüşümü gerçekleştirebilmek için kendi örgütlü güçlerinden başka dayanabilecekleri kaynakları yok.
Zaten kendi gücüne güvenenlerin kasetmiş, kayıtmş, tapeymiş… böyle malzemelere hiç ihtiyacı yok. Halkı zorbalıktan koruyacak olan yegani şey kendi öz gücü olacak. Hep de böyle olmuştur. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...