28 Şubat 2014 00:10

Ses kayıtlarını yayınlasak da mı saklasak?

Ses kayıtlarını yayınlasak da mı saklasak?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsan önce hicap duyuyor.
Duyduklarına inanmak istemiyor.
En azından bende öyle tezahür etti.
Bu tür kayıtlar doğru olma olasılığı olan ama aynı zamanda sahte olma olasılığı da olan şeyler. Olaya balıklama atlamadan evvel ‘bir dur bakalım’ demek gerekiyor bazen.
Kamusal alanda çok fazla kirletilmiş bilgi var. Her yerden dezenformasyon akıyor.  
24 Şubat gecesi de ilk ses kaydı paylaşıldığında olaya temkinli yaklaştım. İnsan şaşkınlıkla utancı nasıl bir arada yaşarsa işte, o iki duyguyu aynı anda yaşadım. O telefon kaydında oğluna evdeki paraları sıfırlama emrini veren kişi benim de yaşadığım ülkenin başbakanı neticede. Ben kendisine oy vermemiş olsam da bu ülkede seçimle işbaşına gelmiş, halkın büyük bir bölümünün desteğine sahip bir insan.
24 Şubat gecesi uzun bir süre “bu ses kayıtları sahte mi değil mi?” diye düşünüp, ses mühendislerinin yazdıklarını okuduktan sonra anladım ki, hicap duyması gereken aslında başbakanmış…
Ondan sonra daha dikkatli dinlemeye başladım baba-oğul görüşmesini. Bizim gibi fakir faniler için çok anlaşılmaz şeyler tabii konuştukları: Paraları sıfırlamak, 30 milyon Avroluk bozukluğu bir gecede harcamak, abi, kardeş, enişte, amca, dayı evlerindeki döviz zulasını gece karanlığında güvenli bir yere taşımak filan…
-Açık konuşma oğlum, dinleniyorsunuz…
-Tamam babacığım…
Devletin kendilerine verdiği kriptolu telefonun şifreleri kırılmış, haberleri yok. Paralel yapı mı ya da artık her ne ise kendilerini dinlerken onlar güya gizli saklı evdeki trilyonları kaçıracaklar. Böyle de bir “saflık” söz konusu…
Nereden buldunuz?
Kimin parasını nereye kaçırıyorsunuz?
Neden kaçırıyorsunuz?
Neden kayıt altında değil bu paralar?
Bunları sormak istiyoruz.
Ama karşımızda hesap vermeye niyetli bir başbakan yok. O, seçilmiş olmayı her türlü eleştiriden ve sorgulamadan muaf olmak sanıyor.
Ertesi gün ekrana çıkmış hala komplodan, paralel yapıdan filan bahsediyor.
Peki ya bir türlü sıfırlayamadığınız o trilyonlar? O konuya giren yok. Üstüne üstlük bir pişkinlik, bir utanmazlık, bir ar damarı çatlamışlık… Sanki “benim milletim her koşulda bana arka çıkar” gibi bir inanç içinde.
Nitekim Buran Kuzu sosyal medyadan bizlere sesleniyor: “Halkın arasındayım. İnanın bu uydurma kaset ve ses kayıtlarına doğru olsa bile inanan yok. Millet bu iktidardan memnun.”  O ses kayıtları doğru olsa bile halkımız inanmazmış… Böyle bir düşünceleri var demek iktidar partisi ileri gelenlerinin. İktidara destek veren medya personelinin…  Doğru olma olasılığı da yok değil kanımca. Yolsuzluk araştırmalarıyla tanınan Zeynep Şarlak’ın Mirgün Cabas’ın programında dediği gibi, devlet ve siyaset hep bir cemaat mantığıyla kurulmuş ülkede. İlle de dini bir cemaat olması gerekmiyor ama bunun. Ya içindesin o cemaatin ya dışında. Eğer cemaatin parçasıysan, “bizden olsun da, ne olursa olsun”mantığı güdülüyor.
O nedenle utancımız, hicap duygumuz bir kat daha artıyor. AKPgiller ne hissetti acaba o ses kayıtlarını dinlerken, diye düşünüyorum.
Hidayet Ş. Tuksal şöyle ifade ediyor duygularını dünkü yazısında: “Geldiğimiz nokta benim gibi insanlar için bir “hüsran” noktasıdır. Kıymet verdiğimiz bütün referansların işlevsizleştiği, emniyetimizin suistimâl edildiği, bütün önemli kavramların içinin boşaltıldığı, her şeyin tepe taklak olduğu bir “ân”dır yaşadığımız. Sahneye baktığımızda oyun hâlâ sürüyor, bütün aktörler rollerini oynamaya devam ediyor görünüyorlar ama bence bu aldatıcı bir görüntü… İktidar, belki de ellerine aldıklarına bin pişman oldukları bir ateş topu şu anda… Elleri kavrulsa da bırakamayacakları bir ateş topu…”
Hicap duygusunu yitirmemiş olanlar da var diye seviniyorum.
Adını vermek istemediğim bir akademisyen arkadaşımın yorumuyla bitirmek istiyorum bu yazıyı: “İstifa etsin diyenlere şaşırıyorum. İstifa ettiği gün tutuklanacak, her şeyini kaybettiği gibi belki ömrünün geri kalanını hapislerde geçirecek. O yüzden Başbakan ve tayfası için sonuna kadar savaşmaktan başka çare yok. Amaçları olayların akışını bir şekilde kontrol altına alıp iktidarlarını sürdürmek; ama o olmazsa da son kale gidinceye kadar savaşmak. Son kale de düşerse dünyanın diğer diktatörleri gibi yakın çevresini alıp kaçacak. Ama bu savaşta çok kötü şeyler olacak gibime geliyor, can havliyle herkese, her şeye saldıracaklar. Karşı taraf da aynı şeyi yapıyor, biliyorlar çünkü yakında kapsamlı bir tutuklama dalgası geliyor.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...