21 Şubat 2014 00:12

Devlet sorunu

Devlet sorunu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Devlet ideolojik yaklaşımlara göre çeşitli biçimlerde tarif edilebilir. Burjuva liberal ideolojiler genellikle devleti sınıfları uzlaştıran, halka hizmet götüren, bütün sosyal sınıfların çıkarını gözeten bir araç olarak tanımlar. Ancak Marksizmin toplumsal ve tarihsel gerçeklerin ışığı altında devlete getirdiği tanım açık ve yalındır. Devlet bir sınıfın diğer sınıflar üzerindeki egemenlik aygıtıdır. Her devlet özünde bir sınıfın diktatörlüğüdür ve günümüzün modern devleti de tekelci burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçi halk üzerindeki diktatörlüğünden başka bir şey değildir.
Ama bu diktatörlük çeşitli devlet biçimleri üzerinden sürdürülmektedir. Burjuva demokrasisi bu biçimlerden birisidir ve burjuva devrimleri döneminde işçi ve emekçi halkın bu devrimlere katılması, kendi taleplerini öne sürmesi süreci içinde şekillenmiştir. Yani burjuvazinin bir lütfu ve marifeti değildir. Tekelci dönemde bu demokrasi oldukça güdükleşmiş, halkın kazanımlar teker teker gaspedilmiştir. Ama yine de güdükte olsa bir demokrasiden söz edilebilir. Demokrasi burjuvazinin sınıf diktatörlüğünün en iyi yönetim biçimidir ve bu biçim altında tekelci burjuvazi amaçlarını gerçekleştirmekte pek bir sıkıntı çekmez. Tekelci burjuvazi açıkta diktatörlüğe yöneldiğinde ise bunun biçimi faşizm olmaktadır.
Bütün bunları neden yazıyoruz? Ülkede zaten çözülmemiş bir demokrasi sorunu bulunmaktadır. Ama bugün sorun daha da ağırlaşmaktadır. Ülke AKP Hükümeti eliyle sermaye diktatörlüğünün dincilikle harmanlaşmış yoğunlaşmış bir biçimine doğru yol almaktadır. Ülkede bir burjuva demokrasisi bulunmamaktadır ama biçimsel olarak yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız –kuvvetler ayrılığı- durumdaydı. Son HSYK Yasası ile bütün ipler yürütmenin elinde toplanmış durumdadır. Yasama, yürütme ve yargı AKP’nin Meclisteki çoğunluğuna bağlanmış durumdadır.
Yargıyı denetleme yetkisi bütünüyle Adalet Bakanına verilmiştir. Elbette yoğunlaşmış diktatörlüğe gidişin tek belirtisi bu değildir. İnternet bütünüyle denetim altına alınmış, basın ve yayın üzerinde geçmişte generallerin “alosu”nun yerine Erdoğan ve adamlarının alosu geçmiştir. Bütün antidemokratik yasa ve yönetmelikler, pek çok değişikliğe uğrayan ama antidemokratik özünü koruyan 12 Eylül Anayasası yürürlüktedir. Kürt sorununda demokratik çözüm yönünde tek bir adım bile atılmamıştır. “Çözüm süreci” Hükümet tarafından bir oyalama süreci olarak götürülmek istenmektedir vb.
Bütün bu gelişmeler ülkede bir devlet sorunu olduğunu açık bir biçimde ortaya koymuyorsa, neyi ortaya koymaktadır? Başbakan Erdoğan ipotek altına aldığını varsaydığı oylar ile istediği türden bir yönetim kurabileceğini ileri sürmekte, buna uygun adımlar atmaktadır. Ancak diktatörlük yönetimleri sadece darbelerle kurulmazlar. Yeterli veya yetersiz aldıkları oy oranları ile diktatörlük yönetimi kuran somut örnekler tarihte yaşanmıştır. Bunlardan en çarpıcılarından birisi de Nazi Almanya’sıdır. Koşullarında bir araya gelmesi ile Naziler yukarıdan ve aşağıdan örgütlenmelerini tamamlamışlar, ülkeyi karanlık bir döneme sürüklemişlerdir.
Ülkedeki demokrasi güçlerinin yoğunlaşmış bir diktatörlük biçimine izin verecekleri elbette düşünülemez. Demokrasi mücadelesi sürmektedir ve devlet sorununun, demokratik bir devlet kurularak çözülmesi yönündeki çaba ve istekler her geçen gün biraz daha artmaktadır. Erdoğan ve partisinin istekleri, neyi yapmayı amaçladıkları açık seçik ortadadır. Ancak meydan da boş değildir. Ülkenin açık bir diktatörlüğe mi sürükleneceğini, yoksa demokrasi için mücadele eden güçlerin bu yöndeki gerici çabaları boşa mı çıkaracaklarını gelişmeler gösterecektir. Bu karşılıklı mücadele her şeyi belirleyecektir.
Bütün bu nedenlerden dolayı sadece yerel seçim süreci değil, demokratik hak ve özgürlükleri kazanmak için verilen her mücadele büyük bir önem kazanmıştır. Sendika hakkı için mücadele eden işçi, parasız, demokratik ve bilimsel eğitim için mücadele eden öğrenci, ekonomik ve sosyal hakları için mücadele eden kamu çalışanı ve işçiler, en doğal hakları için mücadele eden Kürtler, din özgürlüğü için mücadele eden Aleviler, özel yaşamının tehdit altına alındığını gören tüm kesimler bütün bu genel mücadelenin bir parçası ve gücü durumundadırlar. Eğer devlet sorunu, halkın lehine demokratik bir devlet kurularak çözülecekse, halkın önünde mücadele etmekten başka bir yol bulunmuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...