06 Şubat 2014 00:43

Haramiler ve emekçiler

Haramiler ve emekçiler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

12 yıldır ülkenin kaynaklarını her adımda ortak çıkarları üzerinden “kesişerek” paylaşanlar, ekonomik ve siyasal çıkarları çatışmaya başladığı andan itibaren “paralel yapı” tartışmaları üzerinden birbirini suçlamaya başladılar. Yıllardır “tek parti” anlayışıyla karşısında duran bütün muhalif güçleri, sendikaları, bilim insanlarını, kimi zaman rızayla, kimi zaman zor kullanarak hizaya getirmeye çalışan ittifakın çatlamasıyla birlikte, derin ayrışmalar ve yeniden saflaşmalar yaşanıyor.
İktidarın himayesinde büyüyen haramilerin iplikleri pazara çıktıkça ekonomide yaşanan olumsuz gelişmeler, tıpkı 2008 krizi sonrasında olduğu gibi, faturanın yine halkın sırtına yıkılmak istendiğini gösteriyor.
Kriz denilince siyasi iktidar dahil, toplumun geniş bir kesiminde döviz kurunun ve faizin yükselmesi, borsanın düşmesi, mali piyasadaki parametrelerin dalgalanmasının anlaşılması son derece sıkıntılı bir yaklaşım. Türkiye’de benimsenen ekonomik modelin de etkisiyle, yıllardır tüm toplumsal yaşam “piyasaların seyrine”, borsanın inip çıkmasına bağlı hale getirildi. Borsa yükseliyorsa, faizler düşüyorsa “Hamdolsun işler yolunda” oluyor. Borsa düşüp, dolar ve faiz yükseliyorsa “Eyvah yandık, bittik” haberleri ortalığı kaplıyor.
Mevcut ekonomik düzende halkın yaşam standartları değil, “piyasalar”ın durumu belirleyiciliğini sürdürüyor. Onlar için ne yüzde 5 zam alan milyonlarca asgari ücretlinin çalışma ve yaşam koşulları, ne de 2014 yılı boyunca sadece 125 TL zamma mahkum edilen kamu emekçilerinin içine itildiği ekonomik darboğaz önemli.
Bugüne kadar “büyük Türkiye”, “lider ülke” naraları atanlar, ekonomide döviz ve faizde peş peşe yaşanan dalgalanmaların ardından ortaya çıkan faturayı tahsil etmek için 30 Mart yerel seçimlerin geçmesini sabırsızlıkla bekliyorlar. 2014 yılı için öngörülen enflasyon ve işsizlik rakamları, 2008 yılından bu yana sürekli borçlanan ve TL’nin değerinin düşmesi sonucunda satın alma gücü belirgin bir şekilde azalan milyonlarca emekçi ailesi için 2008 krizinden çok daha zor bir döneme girildiğini gösteriyor.
2008 yılında ekonomik krizin en yoğun olduğu dönemde kredi kartı ya da tüketici kredisi borcunu ödeyemediği için yasal icra takibinde 3 milyon kişi vardı. 2013 sonu itibariyle bu rakam 2008’e kıyasla üç kat artarak 9 milyonu geçti. 2014 yılında bu durumda olanların sayısının daha da artması kaçınılmaz.  
Bir ülkede ekonomik, siyasi, sosyal ya da hukuki alanlarda meydana gelen ani değişimler zincirleme bir reaksiyonla yaygınlaşmaya başladığı anda krizin derinleştiği anlaşılır ve bunun ilk sonuçları ekonomik alanda hissedilir. Her ne kadar yaşanan kriz tartışmalar borsa-döviz-faiz gibi kavramlar etrafında tartışılsa da, emek güçlerinin sürece doğru araçlarla, zamanında müdahil olmaması durumunda, Türkiye’nin her açıdan geri dönülmesi zor ve karanlık bir yola gireceğini söylemek mümkün.
Kriz belirtilerinin derinleştiği dönemler aynı zamanda emek ile sermaye arasındaki uzlaşmaz karşıtlıkların daha belirginleştiği, safların netleşmesi ve mücadelenin yükselmesi ihtiyacının kendisini dayattığı, emek örgütlerine güçlerini toparlama, kendilerini dönemin ihtiyaçları doğrultusunda yenileme fırsatlarını da sunan dönemler. Ancak tarihin en büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonu olarak adlandırılan son operasyon sürecinde sendikaların ortaya koyduğu olumsuz pratik, bir tarihi fırsatın daha heba edilmek tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.       
17 Aralık operasyonu sonrasında ortaya çıkan belirsizliğin faturasını kimin ödeyeceğini, “ihalenin” haramilerde mi, emekçilerde mi kalacağını hep birlikte göreceğiz. Hangi taraf daha kararlı ve örgütlü davranırsa, giderek derinleşen krizi doğru okuyup, zamanında ve doğru hamleler yaparsa, faturayı karşı tarafın sırtına yıkacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...