Hukuk, demokrasi ve insan hakları var mı?
İnsanlar elbette ister adaleti, özgürlüğü, eşitliği, yurttaşı olduğu devletin yasalarının insan hak ve özgürlüklerine dayanmasını ve o yasaları uygulamak durumunda olan kamu görevlilerinin insan onuruna hürmet eden muamelelerde bulunmasını elbette ister.
Avrupa Konseyi 1949 yılında 10 ülke tarafından kuruldu. Türkiye, Yunanistan ile birlikte bu 10 üyeli topluluğa o yıl üye oldu. Türkiye ve Yunanistan ilk üyeler olduğu için “kurucu üye” sıfatını kazandılar. Peki bunca yıldır kurucu üye sıfatını taşıyan Türkiye neden bir türlü demokratik bir ülke olamamıştır? Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1954 yılından beri tarafı olan bir ülke nasıl oluyor da Sözleşme’de yer alan hakları ve özgürlükleri bir türlü tanımıyor; koruma, uygulama ve geliştirme yoluna gitmiyor? Neden?
Neden tıpkı Türkiye gibi Konsey üyesi ve AİHS’nin tarafı olan İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Belçika ya da Hollanda yurttaşları kadar hak ve özgürlüklere sahip olup bunları yaşayamıyor Türkiye yurttaşları?
Neden Türkiye’yi şimdiye kadar yönetmiş politik kadrolar, hukuksal standartları AİHS ile uyumlu hale getirmemişler, hâlâ da getirmiyorlar?
Hâlâ bu konuda yüksek politik irade taşımıyor politik kadrolar. Neden?
İnsan hakları deyince/talep edince, bin dereden su getiriyorlar, neden? Bakın isterseniz, genel olarak azınlık hakları konusuna, Ermeni, Kürt, Alevi, farklı cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ve kadın erkek eşitliği konularına… İfade özgürlüğü konularına…
Yargıya soruyorsunuz, “Niye anayasanın 90.maddesine göre karar vermiyorsunuz?”
İkna edici bir cevap yok.
Polise, jandarmaya, infaz koruma memuruna soruyorsunuz, “İşkence yapmaman gerektiğini biliyorsun değil mi? Neden işkence yapıyorsun?”
Cevap yok.
İşkenceyi önleme mekanizmalarını kurmazsan, kurdukların bağımsız olmazsa, yeterli uzman kadrolarla donatılmazsa, yeterli ve bağımsız bütçesi olmazsa önleme işlevini yerine getiremez mekanizmalar. Bu biliniyor. Neden o zaman prensiplere uygun mekanizmaları kurmuyorsun? Cevap yok.
İfade özgürlüğü açısından mevzuat taramasına kalkarsan, boğulma hissine kapılırsın. Son dört yılda ırk ayrımcılığı ve ifade özgürlüğü raporları için tarama çalışması yapan bu satırların yazarının kapıldığı his gibi… Türkiye, bırakın uygulamayı, mevzuat bakımından da insan haklarına aykırılık ve hukukun üstünlüğü ilkesine uzaklık bakımından insanların yaşama sevinçlerini öldüren, karanlık bir ülke. Kim, hangi hakla zehir ediyor bu hayatı insanlara?
Bu ülkede çoğulculuğun zerresi yok. Etnik bakımından herkesi ve her şeyi Türk gören bir normlar dünyası egemen ve bir de zihniyet.
Ne dini, ne siyasi, ne de etnisite açısından çoğulculuk kabul ediliyor bu ülkede. Oysa fiili durum farklı. Toplum çoğulcu etnik, dinsel, dilsel, kültürel dokuya sahip.
Demokrasi açıklık rejimidir. Demokrasi saydamlık ister. Hesap verebilirlik de açıklık ve saydamlıktan geçer. Ama ne idare denetlenebilir, ne silahlı kuvvetler… Ne de faili meçhul cinayetler, köy boşaltmalar, gözaltında kaybetmeler araştırılabilir bu ülkede… Meclis bile kendi kendisine kapatmıştır “devlet sırrı” diyerek bazı konuları. İç tüzük madde 105, “devlet sırları ve ticari sırlar meclis araştırmasına konu olamazlar” der. Devlet sırrının ne olduğu ise hiçbir yasada yer almaz.
Türkiye Avrupa Konseyinin kurucu üyesiymiş!..
Başlığa dönelim:
“Türkiye’de yargı yoktur” Demokrat Yargı’dan beş değerli yargıcın yayınladıkları kitabın adıdır. Onlardan aldığımız ilhamla soruyoruz:
Var mı?
Türkiye’de hukuk, demokrasi ve insan hakları…
Evrensel'i Takip Et