24 Ocak 2014 00:02

‘Resmi’, ‘sivil’ islam ve son nokta!

‘Resmi’, ‘sivil’ islam ve son nokta!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“İhtişam, servet, güç ve bunlara kaçınılmaz biçimde eşlik eden yolsuzluk; gariban ve muhterem İslamcıların bugün dünyaya savaş açtıkları ve içinde debelendikleri umutsuz çukuru tasvir etmek için yeterli olmalı. Son noktayı koyanlar İslamcılar, başkaları değil.” (İslamcıların koyduğu son nokta. M. Türköne Zaman) Türköne son yolsuzluk ve rüşvet olaylarının ortaya serilmesini böyle değerlendiriyor. AKP çizgisini kastederek, bu politika etrafında kenetlenmiş politikacısından “müteşebbisine” kadar dini kullanarak devlet eliyle rant dağıtmanın zenginleşmenin boyutlarına işaret ediyor ve sonuçta bunun ulaştığı rüşvet ve yolsuzlukları eleştiriyor. Ortalığa saçılan rüşvet ve yolsuzluk olaylarına gönderme yaparak “son noktayı zaten islamcılar koydu” değerlendirmesinde bulunuyor.
Ayrıca Türköne’nin “Din eğitimini devlet tekelinde tutmaktaki ısrar, devlet rantını kontrol etmek içinmiş.” gibi ifadelerine bakılarak, bu kavganın bir boyutunun rant kavgası olduğunun itiraf edildiğini belirtebiliriz. Ama rant alanının sadece dini devlet tekelinde tutan alanlarla sınırlı olmadığını ortalığa saçılan gerçekler açıkça ortaya koyuyor. Rantın etrafında örülen rüşvet ve yolsuzluk ağının, hemen hemen her alanı kapsayarak genel bir çürümeye ulaştığını rahatlıkla görebiliyoruz. Bütün bunlar elbette çok iyi biliniyor. Asıl dikkatimizi çeken nokta Türköne’nin bütün bunlara karşı “son noktanın zaten islamcılar tarafından konduğunu” ileri sürmesi ve “gariban ve muhterem islamcıları” ve onların üzerinden de dini politik amaçlarla kullananları aklamaya soyunmasıdır.
Türköne ‘evet bütün bunlar olmuştur ama devlet tarafından kontrol edilen “resmi İslam” ile Cemaat tarafından temsil edilen “sivil İslam” farklıdır’ demekte, faturanın tamamını “resmi İslam’a” çıkarmakta ve genel olarak İslami siyasetin bu kavgadan ağır yaralar almadan kurtulması için boşuna çaba göstermektedir. Boşunadır çünkü bunlar bir madalyonun iki yüzü gibi birbirine bağlıdır ve ne yaptılarsa birlikte yaptılar. Türköne’nin madalyonu ise tek yüzlü! Ama bu tabloda şimdilik diğerleri bir yana, sorunun genel olarak tüm toplumu ilgilendiren iki temel yanına dikkat çekmek gerekiyor. Bunlardan ilki, mevcut biçimiyle laiklik uygulamasıdır. Bunun özü dinin devlet tarafından yönetilmesidir. AKP’nin tüm yaptığı bu sistemi devralmak ve onu kendi çizgisinde rötuşlamak olmuştur. Tıpkı diğer devlet kurumlarına da kendi damgalarını vurmaları gibi. Bu gerçek, dinin devlet işlerinden bütünüyle soyutlanması, kişilerin özel yaşamını ilgilendiren bir konu haline getirilmesi ve bu temelde yükselen bir laiklik anlayışının inşa edilmesinin zorunluluğunu açıkça göstermektedir.
Sorunun ikinci yanı ise günümüzde ister İslam olsun, isterse başka bir din kapitalizmin egemenliği koşullarında topluluklar kurmaya, akçeli işler yapmaya soyunduğunda kapitalizmin genel işleyiş kurallarından kendisini kurtaramayacağıdır. Sömürü, kâr, faiz, rant bu işleyişin temel mekanizmalarıdır ve rüşvet, yolsuzluk bunların yol arkadaşıdır. Bunlar hep birlikte genel bir çürümeyi de beraberinde getirir. Bugün “resmi” ve “sivil” İslamcılar arasında güç, iktidar ve rant kavgası olarak kendisini ortaya koyan bu tepişmenin kaynaklandığı zemin de budur. İslam politik bir hareket olarak örgütlendiğinde kapitalizmin bu genel zemini üzerinde hareket eder ve toplumsal etkisi ve gücü oranında yapabildiği tek şey, toplumsal yaşamda dinsel görünümü belirginleştirmek olur. Açıkçası İslami politikalar bütün bunlara “son noktayı” koyma gücüne sahip olmadığı gibi, bu zeminde attığı her adımda kapitalizmin resmi olan ve olmayan bataklığına biraz daha gömülür. Böyle olduğu içindir ki bugün bütün kanatlarıyla İslamcı politikalar büyük bir prestij kaybına uğramaktadırlar.
Bugün ülkenin genel manzarasına bakıldığında, yukarıda işaret etmeye çalıştığımız özelliklerin bir arada yaşandığı rahatlıkla görülebilmektedir. Böyle olunca peki ama çözüm ne sorusu doğal olarak gündeme gelmektedir. Sorunun köklü toplumsal çözümünün kapitalist üretim biçiminin yıkılması, sosyalizmin kurulmasında olduğu, bu zeminde dinin toplumsal kökenlerinin sönmeye başlamasında olduğu tartışma götürmez. Bu soruna “son nokta” ancak böyle konulabilir. Sorun buraya nasıl gidileceğinde düğümlenmektedir. Bugün ülkenin genel bir demokratikleşme sorunu var ve laiklik sorunları ile Kürt Sorunu ve demokratikleşmenin diğer sorunları bu sorunun parçaları durumunda. Halk demokrasi mücadelesi vermek ve bunu kazanmak zorunda. İşçi ve emekçi halkın demokratik bir halk iktidarı kurmayı başarabilmesi, bu sorunların demokrasi içerisinde çözülebilmesinin olanaklarını yaratırken, sömürü ilişkilerinin bütünüyle tasfiye edildiği daha ileri bir toplumsal düzenin kurulabilmesi için kapıyı da sonuna kadar açacaktır. Bu aynı zamanda şu demek oluyor ki, sadece işçi ve emekçi halk son noktayı koyma gücündedir. Halk bu gücünün farkına vardıkça düzenin “resmi” ve “sivil” İslamcıları, İslamcı olmayan savunucuları, tarihin çöplüğüne doğru süpürüleceklerdir.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa