Darbecilik ve iş birlikçilik
Fotoğraf: Envato
Erdoğan başta olmak üzere Hükümet ve AKP sözcüleriyle yandaş basın güruhunun söylemine bakılırsa, ortalık darbeci ve iş birlikçi kaynıyor! Örneğin yolsuzluk, rüşvet ve “irtikap” suçlamalarıyla Bilal Erdoğan dahil Başbakan ve bakanlarından bazılarının -ki bir kısmı istifa etmek zorunda kaldılar- kendileri ve hükümetin sağladığı belirtilen olanaklarla trilyoner olan bakan çocukları, yakınları ve bazı bürokratlarla kapitalist vurguncular hakkında yargılama isteyen savcılar, onları gözaltına alan polisler ve şefleri, burjuva muhalefet partilerinin yönetimleri, çeşitli basın-yayın organlarının yazar ve yorumcuları “iç ve dış komplonun piyonları”, hatta “vatan haini”dirler!
Biz, devlet kurumları ve üst bürokrasisinde kimlerin dolaysız dış güçlerin iş birlikçisi ve casusu, onlar hesabına ülke kalkınmasını sabote eden ya da etmeye çalışan hainler olduğunu tek tek isimleriyle bilebilecek durumda değiliz. Ancak, devletin, “paralel”iyle, çeteleri, kontrgerillası, Jitem’i, Tit’i, İt’i, MİT’i ve Özel Kuvvetleriyle tekelci gericiliğin devleti olduğunu; çıkar dalaşından azade olmadığını, onu yöneten çıkar guruplarının birbirlerine karşı komplo, darbe vs. ile “deliğe süpürme” vb. oyunlara baş vurduklarını biliyoruz. Bildiğimiz ve ayan-beyan olan bir diğer şey, onun kumanda mevkiindeki kavganın halkı ezme ve sindirme asıl amacı ve hedefiyle dolaysız bağlı olduğudur.
Aleni olan bir diğeri ise, Başbakan ve “takımı”nın, hükümeti ve partisinin politikaları ve uygulamalarına itiraz eden hemen herkesi aynı mantıkla darbeci, komplocu, iş birlikçi, vatan haini olarak suçlamasıdır. En çarpıcı örnek işçi ve emekçilerin haklarını korumak ve yaşam koşullarını iyileştirmek için baş vurdukları eylemler sırasında aynı suçlamayla karşılaşmış olmalarıdır. 2013 haziran büyük direnişine, TEKEL işçilerinin eylemine, genç öğrenci kesimlerinin çeşitli direnişlerine aynı suçlama yöneltilmişti. Suçlananlar dolaysız olarak milyonlarca ve milyonlarca emekçi, genç-yaşlı, kadın ve erkeklerdi. Daha da önemlisi, hakları için direnenlere darbeci, hain ve iş birlikçi suçlamasını yöneltenlerin kendileri darbe anayasasının ve yasalarının ürünü ve uygulayıcısı idiler. İç ve dış büyük sermaye tekellerinin ve emperyalist devletlerin çıkarlarına bağlanan ekonomi politikaları, sosyal, siyasal ve askeri uygulamaları program edinenler ile bu uygulamaları “demokratikleşme” ve “darbe karşıtlığı” adına destekleyenlerdi. Diğer yandan, Erdoğan ve biatçı ekibinin bugün hain ve darbeci olarak suçladıkları “Cemaat-Hizmet Hareketi” ile birlik-beraberlik içinde devleti ele geçirme, kurumlarını hallaç pamuğu gibi atma, son 90 yıllık idari sistemin “laisist ve modern” görülen uygulamalarına karşı bir tür öç alma seferberliği yürütme pratiği göz önündedir. Yukarıdaki mantık gereği iş birlikçilik, darbecilik, millet ve ülke çıkarlarına karşıtlıktan söz edilecekse, burada en azından bir iş birliği olduğu da inkardan gelinmemek durumundadır.
Yaşanan, yağma ortaklarının iktidar güç kavgasıdır. “Millet ve ülke çıkarları” söylemi, her bir kesim açısından kendi konumunu haklı gösterme araçlarından yalnızca biridir. Yalanın en önemli ve prim yapan unsurunu teşkil ettiği kara propaganda ile emekçiler sis bulutu içine çekilerek, toz duman içinde kirletilmiş ve lanetlenmiş gerçek(ler) görünmez kılınmak isteniyor. ABD ve AB’nin en etkili emperyalist devletleriyle ‘hemhal oluşları’nı örtbas ederek, birbirlerini iş birlikçi ve hain ilan ederler, halk kitlelerini yedeklemeye çalışıyorlar. Buna, özellikle hükümet ve partisiyle Başbakanını “demokrasi ve özgürlükler için çırpınan” konumda göstererek, kısmi ve lokal çıkar ya da talepleri adına destek sunan liberal-reformist yazar, politikacı, parti, sendika ve sözüm ona “ulusal çıkar savunucusu” kesimlerin korosu eklenmiş durumda.
Bir dönem, “Artık darbe olmaz, asker vesayeti kalktı” yaygarasıyla hükümet ve partisinin -ki bu gün kavgaya tutuşanların iktidarıydı söz konusu olan- yanında saf tutanlar, bugün yeniden “Aman hükümete dokunmayın!” telaşıyla halkı yedeklenmeye çağırıyorlar. Halk kitlelerinden istenen hükümet ve partisinin yanında saf tutma; ona yedeklenme, gerçeği anlamaktan uzak durma ve söylenenlere ‘inanma’sıdır!
Ne var ki, çıkarları için çatıştıklarında şu ya da bu tekel grubuna ve emperyalist güç merkezlerine yedeklenmek ‘reva’ değildir! İşçi ve emekçilerin yararına olan, ülkenin yağmalanmasından aldıkları pay ve halkın başı üzerinden sürdürdükleri saltanat mevzileri kavgasında, taraflardan birinin “yanında” değil, tümünün karşısında durmaktır. Onların çelişki ve çatışmalarından da yararlanarak hakları ve özgürlükleri için örgütlü mücadeleyi geliştirmek, aralarındaki birliği pekiştirmek, işyerlerinde, fabrika ve okullarda, semtlerde ve alanlarda, hırsızlık, yağmacılık, soygun ve rüşvet düzeninden kurtuluş mücadelesinin dayanaklarını güçlendirmek için çaba göstermektir.
- Türkiye İslamcı hareketi ve Filistin sorunu 18 Nisan 2024 05:24
- Seçim sonuçları ve musibet-kötek meselesi 11 Nisan 2024 04:00
- Askeri trafikte hızlanma; ‘uzlaşı’ mı, daha şiddetli saldırılar mı? 20 Mart 2024 05:45
- 31 Mart seçimleri, sınıf siyaseti ve başarı koşulları! 14 Mart 2024 04:50
- Birkaç olay, bir dünya! 07 Mart 2024 04:45
- İlber Bey! 29 Şubat 2024 04:50
- Bu sendikalar kimin? 22 Şubat 2024 04:55
- Yağmanın siyasetini ret siyaseti! 15 Şubat 2024 04:55
- Stoltenberg’in eli! 01 Şubat 2024 04:45
- Ölü yüzlüler cehennemi! 25 Ocak 2024 04:47
- Bombardıman, etkisiz kılma ve çözümsüzlük! 18 Ocak 2024 04:55
- Rantçılar dizi dizi... 11 Ocak 2024 04:55