11 Ocak 2014 13:05

Hırsızın hiç mi suçu yok?

Hırsızın hiç mi suçu yok?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhuriyet tarihinin hiç kuşkusuz en büyük, en kapsamlı yolsuzluk operasyonu yaşandı son haftalarda. Ne var ki, daha çok yolsuzluğun kendisi değil bunu ortaya çıkaranların niyeti  ve zamanlaması sorgulanıyor. 12 yıldır iktidarda bulunan AKP Hükümetinin halen daha devlet içerisindeki paralel yapılardan yakınması ve bu konuda sorumluluk almaktan kaçınması ise artık yadırganmaz oldu.  Daha düne kadar yargıda Alevi yapılanmasından şikayetlenen ve temizliğe soyunan iktidarın bunca kadrolaşma sonrası paralel devlet ifadesini kullanması düşündürücü.  Memur alımları ve atamalar doğrudan AKP İl Başkanlığına bağlansa dahi şikayetlerin sonu gelmeyecek, görünen o.
AKP Hükümetinin toplumsal muhalefet karşısında sıkça başvurduğu mağdur edebiyatı öğretmenden kaçamak, arkadaşına tokadı basıp ondan önce ağlamaya başlayan sinir bozucu çocuklara benziyor. Her başarısızlık toplumsal muhalefete ya da dışsal etkenlere bağlanıyor.  Dış güçler, geziciler, faiz lobisi, çekemeyenler liste uzayıp gidiyor.  
Son günlerde de ekonomideki olumsuz gidişatın faturasını toplumsal muhalefete ve Cemaate kesme arayışı göze çarpıyor. Mayıs-aralık ayı arasında ekonomide temel göstergelere ilişkin yapılan karşılaştırmalar “Gezi ve 17 Aralık’ın faturası” başlığıyla iktidara yakın haber  sitelerinde yer buluyor, sosyal medyada yaygınlaştırılıyor.
Geçtiğimiz yılın bahar aylarında ABD ekonomisinden gelen veriler ışığında Fed’in varlık alımlarında sınırlamaya gitmesine dönük beklentilerin güçlendiğini ve bu durumun sıcak para girişleri ile fonlanan ekonomileri zora sokacağını belirtmiştik. Türkiye yüksek cari açık oranı ve özel sektör dış borç stoğu ile sermaye girişlerinin yavaşlamasından en fazla etkilenecek ülkeler arasında başı çekiyordu. Gezi direnişinin aylar öncesinde yapılan pek çok uluslararası yayında da bu durum vurgulanmaktaydı.
Ortalıkta dolaşan verilere bakıldığında da Hükümeti ekonomideki son dönem gelişmelerin sorumluluğundan sıyırma konusundaki çaba göze çarpıyor. Örneğin, Gezi olayları öncesindeki dolar kurunu 1.76 gibi göstererek o ay içerisindeki en düşük değeri seçiyorlar. Oysa ki mayıs ayı sonunda yani Gezi olayları ülkeyi sarsacak bir boyuta henüz ulaşmadığı bir dönemde dolar, TL karşısında 1.87 seviyesini görmüştü. Sonraki süreçte gerek Hükümet cephesinden yapılan açıklamalarla siyasi gerginliğin tırmandırılması gerekse de Merkez Bankasının piyasaları ikna etmekten uzak açıklamaları ile TL’nin değer kaybı hız kazandı. Nispeten sokak gösterilerinin durulduğu Ağustos-eylül aylarında ise doların 1.92 seviyesinden 2.06’ya kadar tırmandığını da hatırlatmak lazım.  
Aynı dönemde Erdem Başçı’nın dolar kuruna dönük 1.92 hedefini telaffuz etmesi, hatta 1.82 seviyelerinin şaşırtmayacağını belirtmesi ise muhtemelen ekonomi tarihine geçecek bir hata idi. Bu aylarda hatta sonrasında düşüş beklentisi ile dolar alımından kaçınan dolar borçluları ya da dolar kredisi kullanmaya yönelenler şimdiden ciddi bir kur zararıyla karşılaşmış durumdalar.
Son döneme gelirsek. Ülkede Cemaat-AKP kavgasıyla sertleşen siyasi iklimin önümüzdeki aylarda durulacağını beklemek sanırım saflık olur. ABD’de dolar musluğunun kısılmaya başlandığı ve gelişmekte olan ülkelere akan paranın yön değiştirmeye başladığı bir evreye girerken içerideki siyasi istikrarsızlık hiç kuşku yok ki durumu daha da zorlaştıracaktır. 2014 yılında önce yerel seçimler sonrasında ise Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. Özellikle yerel seçim dönemleri öncesinde artan kamu harcamaları dolayısıyla uluslararası sermayenin temkinle yaklaştığı dönemler olagelmiştir. Bu durum siyasi belirsizlikle birleşince ekonomiye maliyeti artabilir.
Bu süreçte özellikle son dönemde ekonominin dinamosu olan emlak sektörüne dikkat etmek lazım. TCMB tarafından yayımlanan ve 2010 yılından başlayan konut fiyat endeksine göre bu tarihten itibaren özellikle İstanbul’da konut fiyatlarının yüzde 60 civarından arttığı gözlemleniyor. Bu yükselişin ardındaki en önemli unsur ise kredi faizlerinin tarihi düşük seviyelerde seyretmesiydi. Mayıs ayı içerisinde yüzde 0.65 seviyelerine inen konut kredisi faizleri an itibarıyla ortalama yüzde 1 seviyesinin üstüne tırmanmış durumda. Doların mevcut seviyede yukarı yönlü baskıyı sürdürmesi faiz oranlarını daha da yüksek seviyelere çekecektir. Bu durumdan en sert şekilde etkilenen ise hiç kuşku yok ki emlak sektörü olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...