28 Kasım 2013 00:43

Suçlu kim?

Suçlu kim?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsanca bir yaşam ve onurlu bir gelecek için mücadele eden her insan, her mücadele örgütü, bugünü ve geleceği ile ilgili bir konuda tavır geliştirirken ya da tutum belirlerken atacağı adımların hangi etkilere bağlı olduğunu düşünmek ve bu düşüncenin kendisine yüklediği görev ve sorumluluk üzerinden hareket etmek zorundadır.
Birbirinden bağımsızmış gibi görünse de, yıllardır toplumsal yaşamın farklı alanlarında yürütülen mücadeleler, grevler ya da direnişlerin birbiri ile olan bağı somut bağları olmasa da, söz konusu mücadele alanlarından birisinin başarı ya da başarısızlığının, çeşitli düzeylerdeki örgütlü emek güçlerinin ve sınıf mücadelesinin geleceği açısından olumlu ya da olumsuz etkileri olması kaçınılmazdır.
Kuşkusuz sınıf mücadelesinin çeşitli alanlarında yer alan örgütlü güçlerin, bugüne kadar üzerlerindeki örgütsel sorumluluğun gereği olarak görevlerini asgari düzeyde de olsa yerine getirdikleri söylenemez. En azından bunu yapmış olsalardı, siyasi iktidarın bugüne kadar yaşanan hak gasplarını bırakın hayata geçirmeyi, gündeme getirmesi bile mümkün olmayacaktı.
Giderek artan iş cinayetleri, kiralık işçilik girişimleri, taşeron çalışma ile kıdem tazminatının fona devredilmesi arasında kurulan bağlar, kamuda angarya çalışmanın artması, esnek çalışma ve performans değerlendirme uygulamalarının hızla yaygınlaşması ile birlikte gündeme gelen iş güvencesinin fiilen kaldırılması girişimleri vb. gibi sorunlar karşısında ne yapılacağı, çok yönlü olarak hayata geçirilmeye çalışılan saldırılar karşısında nasıl bir mücadele stratejisi izleneceği konusunda hâlâ ciddi bir belirsizlik var.
İşçi ve emekçilerin her geçen gün yeni bir sermaye saldırısı ile karşı karşıya kalması, Hükümetin yeni hak kayıplarını meşrulaştırmak için yaptığı yalan propagandanın, yaşanan onca gelişmeye rağmen, hâlâ etkili olabilmesi, acaba tek başına sermaye güçlerinin ya da onların siyasal temsilcisi olan AKP’nin suçu mu? Bugün AKP’yi sadece temsil ettiği sınıfın çıkarlarına uygun davrandığı ve tek başına iktidar olmanın avantajlarını sonuna kadar kullandığı için suçlamak yeterli mi? Kabahatin çoğu kimde?  
Emekçilerin bugünleri ve geleceklerini yakından ilgilendiren sorunlar karşısında kendilerini yalnız hissetmeleri, bu duyguyu tersine çevirmesi gereken toplumun örgütlü güçlerinin (sendikaların, meslek örgütlerinin, partilerin vb.) yaşanan sorunlara müdahalede yetersiz kalması, birleşik bir mücadele hattını oluşturmaması, kabahatin çoğunun nerede ve kimde olduğunu gösteriyor aslında.
Mevcut kapitalist sistemin yıllardır uyguladığı temel politika, emekçileri daha rahat “yönetilebilir” ve “yönlendirebilir” hale getirmek oldu. Yıllardır sendikaları da bu anlayışa uygun olarak biçimlendirdiler ve bugün pek çok alanda gerek işçiler, gerekse kamu emekçileri söz konusu biçimlendirmenin bedelini ödüyorlar. Sadece ekonomik ve sosyal haklarda yaşanan gerilemelere baktığımızda ne demek istediğimiz daha net görülebilir.  
Tek tek bireylerin ya da toplumun örgütlü güçleri, içinde bulundukları mevcut durumu ve bu durumdan kaynaklı sorunları çözmek için bir araya gelip harekete geçmedikçe ve “her koyun kendi bacağından asılır” kuralı işlediği sürece, kendileri dışında daha çok suçlu arar, ama sonuçta ortaya çıkan faturayı hep birlikte ödemek zorunda kalırlar.
Örgütlü mücadelede yaşanan sorunların üstesinden gelmek, tek tek örgütlü bireylerden en tepedeki sendikalara kadar herkesin emekçilerin ve emek hareketinin ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmesini, küçük hesaplar peşinde koşarak darlaşmak yerine, büyük düşünerek büyük adımlar atmayı gerektiriyor. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...