18 Kasım 2013 07:38

Sırtta taşınan çınar

Sırtta taşınan çınar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Diyarbakır’da bir kadınla tanışmıştım. Adı Bereket’ti ama herkes ona Çinar diye sesleniyordu. Aynı avluya bakan 4 odanın birinde çocuklarıyla kalıyordu, diğer odalarda da akrabaları… Avlunun ortasında -havuza benziyor desem değil- etrafı taşlarla çevrili koca bir boşluk vardı. Sordum nedir diye, “Bu çukur çınarımın” dedi. Sanki kayıp bir evlattan bahsediyordu.
En küçük oğlu doğduğu gün köylerindeki evlerinin bahçesine bir fidan dikmiş kocası. Askerler köyü basıp, ahırlarını ateşe verip, bütün köyün erkeklerini meydanda toplayıp, kadınları da saçlarından sürükleye sürükleye evlerinden çıkarırken onun kucağında çocukları ve bir de sürüklenirken tutup kökünden sökerek aldığı bu çınar fidanı varmış. Ne bir kıyafet, ne bir lokma ekmek, öylece yola revan olduklarında memedeki oğlunu nasıl taşıyorsa kucağında, o çınarı yol boyunca öylece taşımış. Kocasından ve büyük kayınbiraderinden bir daha haber alamamışlar. Önce Antep’e, sonra Diyarbakır’a düşmüş yolları. Nereye yerleştiyse oraya götürmüş o çınar fidesini.
Bir fide ha bire sökülüp yeniden toprağa sürüldüğünde can bulur mu dersiniz? Bulmuş.
En son bu evin avlusuna taşımış onu. Kök salmış, büyümeye yüz tutmuş, yaprak vermiş. Nasıl çocuklarına bir lokma ekmek bulabilmek için didindiyse o kadar uğraşmış çınarı kök tutsun diye. Sanki bir ağaçtan değil, yoklukla, yoksullukla büyüttüğü bir bebekten bahseder gibi anlatırken çınarını, o boşluğa bakıp sormaya çekinmiştim “nerede şimdi o çınar” diye. Anlamıştı Çinar abla soramadığımı, anlatmıştı.
Köye dönüş izni çıkınca aile baş başa verip bakmışlar hallerine; dönsek nasıl olur, dönmesek nasıl… Gidip evlerini yapmaya, yakılan yıkılan köyde hayata yeniden başlamaya güçlerinin yetmeyeceğine karar vermişler. Çinar abla ise köklerini salmaya bir avuç toprağı ve insan gibi bir yaşamı onlara çok görenlere inat, elleriyle okşaya okşaya, öpe öpe, seve seve kazımış çınarın dibini. Konuşmuş onunla, “Biz gelemeyiz, ama senin köklerin benim toprağımda olsun. Sen kök sal ki, yaşadıklarımız unutulmasın” demiş. Almış oğlunu yanına, sıska bir fidandan bir ağaca dönüşmeye yüz tutan çınarını sırtlanmış götürmüş köyüne. Yine elleriyle kazmış toprağı, seve seve, öpe öpe, konuşa konuşa yeniden dikmiş çınarını, ilk diktikleri yere. Gözünün yaşı karışa karışa sulamış, sonra da toprağa yüzünü sürmüş, ağlamış ağlamış…
Peki avluda çınarın köklerinden kalan o boşluk, neden hâlâ açıkta?
“Ben bu devlete güvenmem. Bakarsın bize o bir karış toprağı yine çok görür. Söker, sırtıma yükler, geri getiririm çınarımı, aha buraya dikerim” demişti Çinar abla.
Bu devlete bir gıdım güven duymadığını daha nasıl anlatsın insan…
Aradan geçti epey zaman. “Müzakere, müzakere” derken, Kürt illerinin her bir yerine kalekol inşaatları yapan, dağa taşa zulmeden devlet, Çinar ablanın çınarını da sökmüş müdür yerinden diye içim gitti hep.
Derken bir başka kadının çınarını kökünden söküp cansız bıraktılar.
Ve işte o kadın, Lice’de kalekol inşaatını protesto ederken vurularak öldürülen Medeni’nin anası Fahriye Yıldırım, sırtlanıp çınarının suretini, çıktı Başbakanın yoluna.
“Eğer Diyarbakır bu umuda sahip çıkarsa, bu fidanlar çınar olacak. Geleceğe umutla ilerleyecek” diye konuşan Başbakan, “Çocuğumun katilisiniz. Oğlumun katilini ortaya çıkarın” diyen kadının sesini duymadı.
Şimdi biri söylesin, bu coğrafyanın kadınlarına bir çınar gölgesini çok görüp, onları oradan oraya süren, evlatlarını bir kuru dal gibi kıran, toprağının bereketini kaçıran, hayatın hep sonbaharını yaşatan devlet bunların hesabını vermeden nasıl getirecek baharı?
İktidar bir yandan “barış” deyip bir yandan kadınların umutla sırtında taşıdığı çınarları sökerken, bahar vaadine kim inanacak?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...