15 Kasım 2013 07:15

'Vesayet' yenilendi mi?

\'Vesayet\' yenilendi mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Vesayet tartışmaları geçmişte ordunun devlet yönetimi üzerindeki büyük etkisi nedeniyle başlamıştı. Buna göre ordu, günün ihtiyaçlarına göre devleti ve toplumu dizayn ediyor, gerekirse “toplum mühendisliğine” başvurarak politikayı ve sistemi istediği gibi yapılandırıyordu. İddiaya göre bütün bu sistem Kemalizm’in eseriydi ve AKP Hükümeti darbecilik vb. ile hesaplaşarak vesayet sistemine son noktayı koymuştu! Ama şimdi bu son noktanın yeni bir vesayet sisteminin başlangıcı olduğu tartışılıyor! AKP Hükümetinin toplumsal yaşamın her alanına dinle harmanlaşmış bir muhafazakarlıkla müdahale etmesi bu tartışmanın gerekçelerini oluşturuyor.
Bütün bu tartışmalar, tarihsel ve toplumsal gelişmelerin farklı değerlendirilmelerine, bazı doğru ve yanlışların birbirine karıştırılmasına, olgu ve olayların tarihsel süreç içerisindeki değişiminin dikkate alınmamasına, kurulan yüzeysel benzerliklerle farklılıkların “düzlenmesine” vb. dayanıyor. Söylediklerimizi bir örnekle açıklamaya çalışalım: örneğin tek parti döneminde ordunun vesayetinden söz edilebilir mi? Devletin liderleri prestijleri yüksek eski komutanlar olsa da –Mustafa Kemal, İnönü vb. Kemalist sistemde ordunun vesayetinden söz edilemez. Ordu geri plandadır, ihtiyaç olduğunda kendisine başvurulur, devlet içerisindeki ağırlığı öne çıkarılmaz. Genel görünüm sivil ama otoriter bir diktatörlüğün egemenliği biçimindedir.
Ama genel olarak devlet üst düzey sivil bürokrasi ve tüm kurumlarıyla ve tek partisiyle toplumun üzerindedir ve onu istediği gibi şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu anlamda belki bir devlet vesayetinden söz edilebilir. Bu devletin gerisinde de egemen sınıflar bulunmaktadır. Bu dönem için dikkat çekici bir diğer nokta emperyalizme ilişkilerin zayıf olması, genel olarak bağımsızlıkçı bir tutumun egemen olmasıdır. Bu nokta Kemalizm ve ordu hakkında dönemleri ve özellikleri bir kenara atarak, bugüne ilişkin tekerleme halinde yapılan genel değerlendirmelerin yanlışlıklarını işaret etmek, farklılıkları anlamak bakımından önemlidir. Çünkü ne ordu, ne tasfiye edilen generaller, ne de devlet Kemalizm döneminin devleti ve ordusu değildir.
Ordunun devlet sisteminde ve toplumsal yaşamdaki etkisinin belirgin bir biçimde ortaya çıkması 1960 darbesinden sonradır. İkinci dünya savaşının bitmesinden sonra başlayan süreç emperyalizmle ilişkileri geliştirme, ona teslim olma, devleti ve orduyu bu temelde yeniden yapılandırma sürecidir. Toplumsal uyanışın engellenemediği dönemlerde, sınıf mücadelesinin şiddetine bağlı olarak ‘71 ve ‘80 darbeleri ile devlet sistemi yeniden yeniden yapılandırılmıştır. AKP Hükümetinin devraldığı devlet ve ordu yapısı da işte bu yapıdır.
AKP Hükümeti ve onun ideologları bu “vesayetçi sisteme” şiddetli bir biçimde karşıdır ve onunla hesaplaşarak -Ergenekon ve darbecilik yargılanmaları vb. ile- bu sistemin işini bitirmiştir! Eğer inanacak olursanız anlatılan masal budur. Ama “Vesayetçiliğin bitirilmesi ile gömüldüğü” söylenen devlet anlayışı tüm heybetiyle orta yerde durmaktadır ve valiler , AKP’nin bir Adana milletvekilinin itiraf ettiği gibi Vali Çoş örneğinde olduğu gibi “AKP’nin il başkanı” gibi çalışmaktadırlar. Diğer olguların benzemezliğini bir tarafa bırakarak işaret edecek olursak, tek parti döneminde valilerin CHP’nin il başkanları olduğu kısa bir dönem yaşanmıştır! AKP Hükümeti ve Başbakan tarafından yurttaşların nasıl yaşayacakları, giyinecekleri dikte edilmekte, devlet organları bunu takip etmekle görevlendirilmektedir. Gençlik, dinsel ideolojinin rehberliğinde muhafazakar bir kalıba dökülmek istenmektedir.
Bütün bu gerçeklere bakıldığında devlet merkezli bir “vesayetçiliğin” egemen kılınmaya başlandığı tartışmalarının neden hız kazandığı anlaşılır hale gelmektedir. Devlet “toplum mühendisliğinin” en etkili aracı olarak kullanılmaktadır. “Eski” devletle -Kemalist dönemi değil, bir önceki dönemi kastediyoruz- “yeni” devlet arasındaki fark, laikçi ideolojinin yerini dinsel muhafazakarlığın almış olmasından ibarettir. Emperyalist büyük devletlerle ilişkilerdeki bağımlılık aynen sürmekte, ordu zaten bu ilişkiler temelinde örgütlendiği için oradan bir sorun çıkmamaktadır. “Arıza” kendi konumunu olduğundan daha fazla etkili kullanma hevesinden dolayı dış ilişkilerde çıkmakta, ama bağımlı olunan güçler tarafından hükümeti yeniden hizaya sokacak süreç çalışmaktadır.
Bir köşe yazısının sınırları içerisinde kalınarak söylenebilecek son sözler şunlardır: AKP Hükümeti devleti ve onun kurumlarını etkin bir biçimde kullanarak toplumsal yaşama doğrudan müdahale etmekte, geçmişte “vesayetçilik” üzerine yönelttiği tüm argümanları, kendi dinci muhafazakar anlayışını egemen kılacak bir içerikle doldurarak etkin bir biçimde kullanmakta, devleti de bu temelde yeni bir vesayetçiliğin organı olarak harekete geçirmekte, kendisinin yedeği saydığı bir kitleyi de bu temelde destek gücü olarak harekete geçirmeye çalışmaktadır. Ama bu gerici yönelim halkın geniş kesimleri üzerinde hoşnutsuzluk yaratırken, AKP’nin çevresinde toparladığı güçler içerisinde de derin çatlaklar oluşturmaktadır. Ülkenin toplumsal dinamiklerinin tepkileri, sosyal ilişkilerin gelişmişlik düzeyi, yaşanan tarihsel tecrübelerin birikimi bu “toplum mühendisliğinin” sineye çekilmeyeceğinin güçlü işaretlerini vermektedir. Bütün bunlarla da ilişkili olarak ülkede henüz çözülmemiş bir demokrasi sorunu var ve demokrasi talep eden güçler daha bugünden her türlü gerici gelişmeye karşı kararlılıkla mücadele edeceklerini açıkça ortaya koymuşlardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...