Neden saldırıyorlar?
Fotoğraf: Envato
HDP’nin kongre yapmasının ardından bu partiye yönelik saldırı ve “eleştirilerin” arttığı görülüyor. Saldırılar ilki doğrudan doğruya Hükümet çevrelerinden ve onların yörüngesindeki basın ve yayın organlarından geliyor. Bunları Kürt sorununun demokratik çözümünü istemeyenler izliyor. “Eleştiriler” ise ilerici ve sol olarak bilinen çevrelerden, “dost” olarak bilinen kesimlerden geliyor. Ama saldırı ve “eleştirilerin” içeriğine bakıldığında, özellikle bazı konularda tersinden geliniyor olsa da şaşırtıcı derecede bir paralelliğin olduğu görülüyor. Hükümete yakın çevrelerin ve çözümsüzlükte ısrarcı olanların saldırılarını genel bir stratejiye bağlandıkları görülüyor.
Bağlanılan bu genel strateji Kürt hareketini kendi içerisinde bölmek, bunu yaparken İmralı, Kandil, BDP arasında “derin farklılıklar” keşfetmek, bununla birlikte hareketi Kürdistan’da geniş kitlesel bir temelden yoksun bırakmaya çalışmak. Bu sonuncusu Kürt halkının dini duygularının istismar edilmesi üzerinden yapılıyor. Bu genel stratejinin önemli bir parçasını da, Kürtleri ülke genelindeki ilerici ve demokrat güçlerden tecrit etmek, Türk halkıyla kalıcı bağlar kurmasına engel olmak, yalnızlaştırmak oluşturuyor. Bu da HDP içerisinde “marjinal solla”, -bu sola her türlü karalama yapılarak- bir araya gelindiği eleştirisi üzerinden yapılıyor.
AKP Hükümeti ve onun yörüngesindeki basın ve yayın, Kürt hareketinin ve Türkiye’nin demokrasi güçlerinin bir parti içerisinde bir araya gelmesinden ve bu biçimde ilk kez somut bir alternatif oluşturmasından büyük bir rahatsızlık duyuyorlar. Bu nedenle Türk ve Kürt halkının geniş kitlesi üzerinde etkili olacağını düşündükleri gerici bir propaganda yürütüyorlar. Dinsiz “marjinal ve sokağa meyilli radikal solun” geniş kitleleri birleştirme gücü olmadığı ve etkisiz kalmaya mahkum olduğu, dolayısıyla HDP’nin bu biçimiyle “ölü doğduğu”, etkili olamayacağı üzerine yoğun bir propaganda yapılıyor. Amaç HDP’nin önünü yol yakınken kesmektir. Ama bu çabalar boşunadır. Çünkü Hükümetin ne Kürtlerin temel taleplerini tanımaya, ne de ülkede genel olarak demokrasiye geçit vermeye niyeti vardır.
“Sol ve ilerici” güçlerden ise bir taraftan “içermesi gereken güçlerin tamamını içermediği” eleştirisi yöneltilirken, CHP “solundan” ise ilk olarak yerel seçimlerde “oyların bölüneceği” eleştirisi geliyor. Erdoğan’ın yüzde elliyi kendi tapulu malı sayması gibi CHP’de ilerici muhalefetin oylarını kendi mülkü sayıyor. Yani bazı CHP’li çevrelerin Kürtlerin “bölücülüğü” üzerine yaptığı propagandaya, şimdilerde “oyların bölüneceği” yolundaki propaganda eşlik ediyor. “Böldürmeme” konusunda istikrarlı bir çabanın olduğu görülüyor! Ama bu çevreler kendilerine, Kürtlerin ezici çoğunluğunun neden CHP’ye oy vermediğini sorsalar ve bunun yanıtını arasalar belki daha doğru bir iş yapmış olacaklar.
Bütün bu saldırı ve “eleştirilere” karşı genel olarak ne söylenebilir? Elbette öncelikle şu söylenmelidir: HDP çizgisi ve programı Türk ve Kürt halkının ve diğer halkların, bütün dinlerin ve ezilen mezheplerin, bunların politik ve toplumsal örgütlerinin katılımlarına açıktır. Bunlar yeter ki barışı, demokrasiyi, özgürlüğü ve eşit kardeşliği savunuyor olsunlar. Bu işçi, emekçi ve halk kardeşliğinin yeni ve ortak yaşanılacak bir ülke kurma mücadelesinin temel koşuludur.
Bundan da anlaşılacağı gibi HDP’nin batıdaki örgütleri solcuları ve sosyalistleri bir araya getirmeyi amaçlayan örgütler değildir. Bu örgütler içerisinde elbette kendisini sosyalist, sol vb. gören akım ve çevreler yer almaktadır ve alacaklardır. Ama asıl sorun emekçi halkın geniş kesimlerini barış, demokrasi ve eşit kardeşlik anlayışına kazanabilme, onları birleştirebilme sorunudur. Eğer HDP Kongresinde sıkça atılan “Bu daha başlangıç” sloganını, halkı kazanma ve birleştirme büyük görevi için sorumluluklara sıkıca sarılma olarak anlayacak olursak, HDP’nin asıl yönelimini ve yapmak istediklerini de kolayca anlayabiliriz.
Diğer taraftan HDP dışında kalan örgütlü demokrasi güçlerinin, “sol” partilerin bu mücadele birliğine katılmamak için ileri sürebilecekleri tek bir haklı gerekçe bulunmamaktadır. Ama öte taraftan bu güçler HDP’ye katılsalar bile bu HDP için sadece yeni bir moral ve atılım vesilesi olabilecek, ancak bu haliyle bile HDP’nin batıdaki kitlesellik sorunu çözülmeyecektir. Yani HDP’nin önünde başarıyla aşması gereken zorlu bir kitleselleşme yolu bulunmaktadır.
HDP içindeki sosyalistlere gelince; kendine devrimci, sosyalist, solcu hangi adı verirlerse versinler bu çevreler bilmelidir ki, karşıdakilerin –niyetleri bir tarafa- iki de bir ortaya attıkları “marjinallik” eleştirisi, ancak kitlesel olmaya yönelik büyük bir çaba, anlayış ve geniş görüşlülükle hareket edilerek püskürtülebilir. Zaten HDK ve HDP’nin ilan ettiği hedefleri gerçekleştirmenin başkaca bir yolu da bulunmamaktadır. Bu aşılmadan ne Kürtler özgür olabilir, ne de genel olarak ülkede demokratik bir yaşam kurulabilir. HDP kongresini yaparak, hedeflerini bir kez daha ilan ederek başta Kürtler ve Türkler olmak üzere, bütün halklara karşı büyük bir sorumluluk altına girmiştir. Gün, bu sorumlulukları başarıyla yerine getirme günüdür. Bunun için koşulların her geçen gün daha fazla olgunlaştığı da açıkça görülmektedir.
- İktidarın borazancısı 22 Mart 2024 03:45
- Her alanda soygun ve sömürü 15 Mart 2024 04:40
- Kadınların mücadelesi yayılıyor, güçleniyor 08 Mart 2024 05:01
- İşçiler köle mi? 01 Mart 2024 04:25
- Muhalefet sorunu 23 Şubat 2024 03:44
- Peşkeş, yağma ve katliam 16 Şubat 2024 05:05
- Yerel ve genel 09 Şubat 2024 04:37
- Bahçeli’nin hayali 02 Şubat 2024 03:55
- NATO da yerli ve milli oldu! 26 Ocak 2024 04:40
- Nereye kadar gideceksiniz? 19 Ocak 2024 04:15
- Cin şişede durmuyor 12 Ocak 2024 03:45
- Dış ve iç politika 05 Ocak 2024 03:15