28 Ekim 2013 08:54

Deliliğin sınırında

Deliliğin sınırında

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Döneminin en yetenekli heykeltıraşlarından biri olan Camille Claude bir gece atölyesindeki tüm eserlerini kırıp, tüm eskizlerini nehre attığında “delirdi” der ahali. Camille’in, geçmişini çaldığı gibi geleceğini de çalmaya çalışmakla suçladığı ünlü Heykeltıraş Rodin ise, Camille bir cehennem hayatı yaşarken, ününe ün katmaya ve birçoğunu birlikte yaptıkları eserlerinin övüncüyle yaşamaya devam eder.
“En kutsal varlığım” dediği eserlerini böyle yok etme “fütursuzluğunu” ancak bir deli gösterebilir. Gerçekle bağ kuramayan bir deli... Çünkü gerçek, Camille’in erkek egemen bir alanda dehası ve yeteneğiyle yer alma çabasının boş bir çaba olmasıdır. Elinin hayat verdiği çamura değmesine izin verilmeden kapatılır bir tımarhaneye. “Bir avuç toprağı yoğurmayı bile bilmeyenler/ Duygusuz, yavan insanlar./ Bu benim ruhum, en kutsal varlığım…/ Siz yiyip içerken, dalga geçerken, oburca tıkınırken, ben heykelimle yalnızdım.../ Ve yavaş yavaş akan benim hayatımdı./ Bu toprağın derinliklerine kanımı akıtıyordum…” der ve çığlıklar atarak ölür Camille.
Nevin, Isparta’nın Yalvaç köyünün meydanına ona tecavüz eden adamın kesilmiş kafasını attığında da delirdiğini düşünür tüm ahali önce. “Namusunu temizleyen kadın” imgesine sarılan medya yarattığı hikayenin yaldızını parlattıkça daha çok alıcı bulur. Alıcı kuşlar kadının tepesinde dönüp dursunlar diye “gönül ilişkisi”, “kıskançlık krizi” lafları ve daha bir dolu hikaye sokulur araya. Aylar boyunca yaşadığı ağır saldırının, etraftakiler tarafından belki de bilindiği halde engel olunmamasının yarattığı öfkenin, yapayalnız hissetmenin, çözümsüz kalmanın acısına dokunmaz kimse. Ama Nevin, tecavüz bebeğini doğurmaya mahkum olmak istemediğini haykırdığında vicdanı, analığı, kadınlığı sorgulanır. Zorla doğurtulur Nevin. Çocuğu görmek bile istememesinin “şaşırtıcılığı”, deliliğinin ve sapkınlığının tescilidir artık.
Seçil, kimbilir hangi süreçlerden geçerek doğurduğu çocuğunun ölümünden sorumlu “cani anne” olarak hayatımıza sokulurken “nasıl kötü kadın olunur” derslerini de almış oluruz hep birlikte. Kimse, bir kadının evlilik dışı bir çocuğu dünyaya getirmesinin neden bir cehennem hayatına denk düştüğünü sorgulamaz. Seçil’in kıyafet vs. gibi tercihleri nedeniyle şeytanın yeryüzündeki temsilcisi ilan edilmesinin hangi kaynaktan beslendiğini düşünmez. İçinde “Namussuz, sorumsuz, vicdansız kadın”  geçen her cümleyle, kadının ne kadar kötü biri olduğunu ima eden her anlatıyla “iyi birer kadın olmaları beklenenlere” parmak sallanıyor olduğu görülmez.
Kadın, kadınlığın can damarı sayılan “iyi anne, sadık eş, namuslu kadın, şefkat dolu evlat” sıfatlarını sorgulatan “suç”lar işlemişse, o sadece sıradan bir suçlu değildir. Toplum ve ahlak düşmanıdır. O sıfatlar korunmak ve yüceltilmek zorunda olduğu için, suçlu olma maharetini bile göstermeyen bir zavallıdır aynı zamanda. Hastadır, delidir... Normu bozma ihtimali olanın topyekün bir taarruzla imhası gerekir. O taarruz, geride kalan sınırdakilere had bildirmenin en etkili yöntemidir aynı zamanda. Bu, öyle yetkince hazırlanmış ve uygulamaya konulmuş bir taarruz planıdır ki herkesi müttefiki kılar kendine.
Suçluların ve delilerin en tehlikelileri kadınlardır.
Sistemin normlarının harcı dökülürken en altta kadınlar kalır çünkü.
Ne mahpushanelere ne de tımarhanelere kapatmak yetmez kadınların suçluluğunu ve deliliğini ortadan kaldırmaya.
Çünkü bozuk olan, o kurallardır.
Gerçek suçu ve suçluları görmememiz için göz bebeklerimize doldurulan o harçtır bozuk olan.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa