18 Ekim 2013 12:13

Gezi direnişinde fotoğrafçı olmak...

Gezi direnişinde fotoğrafçı olmak...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fotoğrafçı olmak? bu soruya nerede ve nasıl sorularını da ekleyebiliriz.. Genellikle ne tür fotoğraflar çekiyorsunuz? Ya da ne fotoğrafçısınız? diye sorulur. Doğa fotoğrafçısı, portre fotoğrafçısı, belgesel fotoğrafçı, gezi fotoğrafçısı, kavramsal fotoğrafçı, basın fotoğrafçısı, makro fotoğrafçısı vb... gibi cevaplar verilir. Bu tanımlamalar fotoğrafın belli bir alanında yoğunlaşmayı gösterir. Peki Gezi direnişinde fotoğrafçı olmak deyince aklımıza ne gelir? Bence bu sayılanların hepsi. Peki yalnızca profesyoneller mi fotoğrafçıdır? Hayır. Elinde fotoğraf çeken bir makineye (Cep telefonlarından karmaşık fotoğraf makinelerine kadar) sahip olan herkes fotoğrafçıdır. Muhalif medyayı besleyenler de bu fotoğrafçı ordusu olmuştur.  Genellikle fotoğrafçılar olayların dışında,  görünenleri kaydedenler olarak bilinse de Gezi direnişlerinde direnişlerin özneleri oldular. Bunun içindir ki bunca fotoğraf üretildi. Herkes bir tarihsel döneme denk geldiğinin farkına vardı ve ellerindeki olanaklarla yaşananları kaydettiler. Fotoğraf bu anlamda yazının girişinde bahsettiğim fotoğrafın her alanını kapsayan bir yere sahip oldu.  Olaylar sırasında tanışanlar, fotoğraf becerilerini geliştirenler, fotoğrafa yeni başlayanlar, önceden fotoğraf çekip de bırakmış olanlar yeniden fotoğrafı sorguladılar. Sonuçta fotoğraf çekenler kendilerini geliştirdiler, kendilerini ifade ettikleri medyalara  görsel sağladılar hem de kamusal alanlardan sanat ürettiler.
Direnişler sürerken bir yandan da sergiler açıldı, Bunlardan biri de Redfotoğraf grubunun “Direniş ve Fotoğraf” isimli sergisi oldu.  Sergi bültenlerinde şöyle diyorlardı:
“Hızlı başladı, günlerce sürdü. Yürüyüşler, barikatlar, forumlarla süren bir hayata dönüştü. Mesele hızlı başlamaya neden olan yavaş yavaş gelişen toplumsal sorunların bardağı taşırmasıydı aslında. Gençliğin sarsıcı patlaması. Hiç birimiz bu kadar ani olacağını beklemiyorduk, biraz şok hali yaşadık. Ama hemen fotoğraf makinelerimizle başladık nöbete, saat saat, gün gün hafta hafta kaydettik tanıklıklarımızı… “ Sergide yaşanan ironi ise sanatla hayat arasındaki gerçeklikti. 6 temmuz da Karşı Sanat’ta açılan sergi duvarlarda izleyicileriyle buluşurken hemen binanın önü ve hatta içi gaz bombalarıyla anı gerçek kılıyordu. Galeriye gelenler dışarıya çıkamıyor dışarıda olanlar galeriye gelemiyordu. Serginin içeriği ile gerçekte yaşananlar kesişmişti.
Bende Gezi olaylarının yaşandığı günlerde fotoğrafçı ve gazeteci kimliğimle yer aldım. Bir yandan kamunun haber hakkını sağlamaya çalışırken bir yandan da bu günlerin belgeselini oluşturmaya çalıştım. Fotoğrafçı bir çok insanla tanıştım. Büyük bir çekim platosuna girmiş fotoğrafçı ordusu her yerde idi. Kimileri makine ayarlarını yapmayı da bu platoda pratik yapma olanağı buluyordu. Sabah erken saatlerde başlayan çekimler gece yarılarına kadar sürüyordu. Kimisi gelip “Ya hocam gündüz iyi ama hava kararınca çekemiyorum ne yapim, ya da hareket flu oluyor ne yapayım?” diyorlardı. Anlayacağınız diyafram, enstantene, iso yine sürekli devredeydi. Tabii ki her şey bu kadar da toz pembe değildi. Sanki savaş fotoğrafçılığı stajı da yapılıyordu. Kimi zaman yaşanan savaş ortamında ellerinizi ve makinenizi kaldırıp  “Ben fotoğrafçıyım ya da gazeteciyim” diye işaret edip bağırmak zorunda da kalıyorduk. Polis bazen fotoğrafçılara karışmayıp “özgür basın” muamelesi bile yapıyordu. Fakat aynı polis her an değişip elinde makine gördüğü her kese saldırıyordu da. Bu durum gelişen olaylara karşı emniyetin strateji ve uygulaması olarak okunabilir. Kendilerinin gösterilmesini istedikleri görüntüler olunca fotoğraf çeken kim olursa olsun engellenmezken, istemedikleri görüntüleri de engellemek için fotoğrafçılara ve gazetecilere göz açtırmayıp bir ‘sarı basın kartı’ zorunluluğu getiriyordu. Anlayacağınız durum her saat ve gün sürekli değişiyordu. Ama bu durum gerçeklerin görüntülerinin ortaya çıkmasını engelleyemiyordu. Sonuç bu anlamda vahim olmuştur. Bir sürü fotoğrafçı ve gazeteci darp edildi, gözaltına  alındı, yaralandı. Ben de payıma düşeni aldım. Çeneme gelen gaz bombası fişeği ile iki dikiş, alnıma gelen plastik mermi ile arkadaşımdan aldığım objektifin sarı ve kırmızıya boyanması oldu.
Demokrasi mücadelesinde elimizdeki olanaklar neyse, ( burada fotoğraf makineleri) onunla bu mücadelede olmak bence güzel...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...