05 Ekim 2013 13:31

Oradan, buradan, bir de şuradan...

Oradan, buradan, bir de şuradan...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kısa süre önce nişanlanarak evliliğe yelken açan ve hemen de “Baba beni eversene!”  diyerek eski bir türküyle yeni bir baskı oluşturan oğlumuzun yürümeyi de arsızlaşmayı da iyice geliştirdiği günlerdi. O günlerin birinde sokakta vızıldamaya başlamış, sabrımı da sınırlarının dışına taşırma aşamasına getirmişti. Bu sıkıcı durumun; biraz da geç yaşta ve yeni baba olmanın toyluğunun etkisiyle halkımızın hiç sevmediğim en bilinen alışkanlığına başvurmak zorunda kaldım sokağın başında görünen polis amcaya söyleyeceğimi söyledim ufaklığa. O toylukla hem adamın yaklaştığını ayrımsayamamış; hem de sesimin ölçüsünü ayarlayamamışım ki adam söylediğimi duymuş, bana yardımcı olmak yerine oğlana destek çıkarak “Niye öyle diyorsun abi? Polis de insan!”  diyerek bir güzel kınamamıştı beni. Beni bu durma sokan oğlanın gözünde küçülmüş müydüm onu düşünecek durumda değildim; ama kendi içimde bayağı bir küçülmüştüm. “Ne yaptın be!”  diye söylenmiştim kendime. Doğru ya! O da insandı. Ne yabanıl bir durumdu insanı öcü gibi göstermek, çirkinleştirmek; hem de çirkinleşmek. İşte o zaman bir daha böyle bir şey yapmama sözü verdim kendime ve olayı da bir iş kazası olarak nitelendirdim. Ama unutamadım. Ne olursa olsun, nereden bakılırsa bakılsın hoş bir şey değildi çünkü yaptığım.   Yaklaşık çeyrek yüzyıl önceki bu olayı sonraları sık sık anımsadım. En son da o ünlü gezi direnişi ve sonrasındaki diğer olaylar anımsamama neden oldu. Ve bu olaylar sırasında can güvenliğimizden sorumlu güvenlik güçlerinin duramayışı, kendini engelleyemeyişi, destan (!) yazma tutkusuyla yanıp tutuşması, onca ölüm, onlarca yaralı yaratması, benim kendime verdiğim o sözü anlamsızlaştırdı. “Orantısız güç “ denilerek yumuşatılmaya çalışılan davranışın nasıl bir şey olduğu bir iyice anlaşıldı. Ethem Sarısülük’ ün öldürülmesinde orantısız güç kullanıldığını söylemek olanak dışıdır; hem de insanlık ötesi. Tam anlamıyla orantılı, tanımlı, tasarımlı bir güç kullanımı vardı orada. Karakolda dayak, ırza geçme, coplama, biber gazı sıkma gibi eskilerin münferit  olarak nitelendirdiği olaylara ek olarak bu gezi  olaylarındaki “tutum ve davranış”  benim çeyrek asırdır tuttuğum sözü sildi süpürdü. Evet polis de insandı; ama öcü gibi görülmesini, korkulmasını gerektiren orantısız  gücü hep vardı her zaman (!) göstermese; gösteremese de. 1453 te İstanbul’ un alınmasında olduğu gibi; ama kızaksız bir biçimde izleyici yerlerinden yeşil alana indirilen, tüm alanları kuşatan, her tür güvenlik güçlerinin püskürtüldüğü ve hiçbir orantısız güçle karşılaşılmadığı “Olaylı derbi”  olarak ayaktopunun geçmişine yazılan o günde olduğu gibi. Demek gücün orantısız olanı siyasal erke karşı gösteriler için kullanılıyordu. Kullanılmadığında ise o erkin olaylarda yardım ve yataklığının olduğu anlamı çıkıyordu. Sanırım her şey güzel başlamıştı o gün de. Her karşılaşma öncesinde olduğu gibi yine ulusal marş söylenmişti. Ama bir süre sonra al yerine yeşil sancağını alan “Allah!.. Allah!...”  dercesine çayır çimene yayılıvermiş; ulusal marş da yerle bir oluvermişti. Dört gözle, uzak gözlüğümü de sayarsam, altı gözle bekliyorum bakalım coşkuyla (!) seslendirilen o marş nasıl ve ne zaman kalkacak çayır çimenin üzerinden. Hele de bir kez daha açılan demokrasi paketinin gereği artık ilkokullarda her sabah “Andımız”  ın içilmeyeceği günler başlarken ulusal marş ne zaman oyun alanını sınırlayan çizgilerin dışına çıkarılacak ve ulusal düddürü olmaktan kurtarılacak merak ediyorum. Ulusal ayaktopunu yönetmek ve yönlendirmekle yükümlü kurum (!) her sorunda olduğu gibi bunu da oluruna bıraktı çekildi bir yana. O da bir izleyici aslında. Bu işi Avrupa ve Dünya boyutunda yapan kurumlar da “Bana ne sizin yavan milliyetçiliğinizden”  diyerek ses etmiyordur büyük olasılıkla.  Bu durumda bu ulusal marş sorunsalını da her şeyin baş çözümcüsüne iletiyorum ben de. Okulların ilkinden “Andımız” ın kaldırılması gibi irili ufaklı tüm ayaktopu karşılaşmalarından da ulusal marşı çıkartıverin de demokrasi paketi tamamlansın.   Bunca sorunlara karşın oğlan yine de evlenecek. Bir de baba olursa çeyrek yüzyıl önce çocuğuma söylediğimi çocuğuna da söylemek zorundayım.  Onu, yolunu bekleyen orantısız güçlerinden korumak gerek çünkü.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...