04 Ekim 2013 13:23

Sosyal medyada göz(etim)den kaçamayan şeyler

Sosyal medyada göz(etim)den kaçamayan şeyler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu hafta demokratikleşme paketi ve medyaya ilişkin pozitif bir şeyler yazmak isterdim. Mesela, basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasal ve düzenlemelerde iyileşme, hapisteki gazetecilerin tutuksuz yargılanmalarını sağlayacak adımlar, medyada çapraz sahipliğin önüne geçecek veya basın çalışanlarını patronlar önünde güçlü kılacak yasalar gibi. Maalesef paketten basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin sevinçli haber çıkmadı. Demek ki AB’nin, yerli/yabancı gazetecilik örgütlerinin ve insan hakları kuruluşlarının basın özgürlüğü hakkında hükümete yaptıkları çağrılar bir kulaktan girmiş öteki kulaktan çıkmış… Lakin, demokratikleşme paketinde yer alan ve kısmen medyayı da içine alan başka bir konu var: Kişisel verilerin korunması hakkında yapılacak yasal düzenleme. Başbakan, “paket konuşması” sırasında bu konu hakkında şunları söyledi: “Getireceğimiz bir başka yenilik kişisel verilerin korunması hakkında. Yasal güvence getiriyoruz. 12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliğiyle güvence getirmiştik. Şimdi uygulama için taslağı hazır olan kanunu Meclisimize gönderiyoruz. Kişilerin özel bilgileri ilgisiz kişiler tarafından kullanılamayacak.” Son yıllarda yaygın olarak kullanılan sosyal medya ortamları (Facebook ve twitter  Youtube, TiVO ve Soundcloud gibi), günlük fırsat siteleri (Groupon gibi), bankalardan seyahat acentelerine kadar İnternet’te iş gören tüm şirketler, kullanıcıların/müşterilerin şahsi bilgilerini topluyor ve depoluyor. Bu veriler, bugün gerek kamu gerekse özel sektör tarafından depolanıyor, kaydediliyor ve başkalarına transfer ediliyor. Bu sürece, verinin işlenmesi/data mining deniyor. Kişisel hesaplara ilişkin bilgilerin, normal şartlar altında,  ikinci, üçüncü şahısların eline geçmemesi için sözleşme imzalanır. Ancak, hepimiz biliyoruz ki, bu veriler bir şekilde, “ilgisiz kişilerin” eline geçiyor. Yine hepimiz biliyoruz ki, çevrimiçi ortamlarda verilen özel bilgiler sadece reklamcılar ve pazarlamacılar tarafından değil, aynı zamanda devlet kurumları tarafından da gözetim, denetim, depolama amacıyla kullanılıyor ve bu aslında temel kişilik haklarının ihlali.   Ülkemizde kişisel verilerin toplanmasını ve işlenmesini düzenleyen bir yasa yok. Kişisel verilerin kontrolsüz şekilde işlenmesinin yarattığı temel hakların ihlallerini önleyecek bir yasal düzenleme de yok. Zaten bu konuda çalışan bir düzenleyici üst kurum da mevcut değil.    Sadece, Türk Ceza Kanunu’nun 135. maddesi kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesini suç sayıyor. Ancak, bu hangi durumlarda hukuka aykırı, hangi hallerde hukuka uygun konusu net değil. Nitekim, bugün sürmekte olan pek çok ifade özgürlüğü davasında benzer şekilde depolanmış ve işlenmiş kişisel veriler delil olarak kullanılıyor.   Başbakan Erdoğan’ın “paket konuşması” sırasında sözünü ettiği gibi, 2010 yılında Anayasada yapılan değişiklikle “kişisel verilerin korunması” temel bir hak olarak koruma altına alınmış, diğer detayların bir kanunla düzenleneceği belirtilmişti. Şimdi anlaşılan o ki, bu yasa yakında hazır olacak. Avrupa Birliği müzakere fasıllarından 4’üyle yakından ilgili olan bu konu, özellikle güvenlik bahanesiyle yurttaşını gözetim altında tutan baskıcı devlet pratiklerini ortadan kaldırmak için düşünülmüş bir şeydir. AMA, gelin görün ki, kazın ayağı başka. Günümüz devletlerinin gözetim (surveillence) anlayışı başka. Bugün Kuzey Amerika’dan Brezilya’ya, Türkiye’den İngiltere’ye kadar pek çok ülkede ulusal güvenlik ve terör bahanesiyle güvenlik birimleri tarafından kişisel verilere giriliyor, e-mail mesajlarımızdan arama motoru aktivitelerimize kadar pek çok çevrimiçi aktivitemiz izleniyor. ABD’de son dönemde hakkında saçma sapan vatana ihanet soruşturması açılan araştırmacı gazetecilerin kişisel verilerine de bu savunma/güvenlik gerekçeleriyle girildi. Benzer şekilde, Türkiye’de haklarında davalar süren gazetecilerin de kişisel verilerine, bilgisayarlarına, telefon konuşmalarına usulsüz girişler oldu. Her şey bir yana, bizde devlet sadece kapalı kapılar ardında yaptığımız özel/kurumsal hayatımızı gözetim altında tutmuyor. Sosyal medyada paylaştığımız düşüncelerimiz bile ciddi gözetim, depolama ve veri işlemesine tabi tutuluyor. Geçen hafta Türkiye gazetesinde yayımlanan bir söyleşi bu gözetimin en vahşi örneği olarak verilebilir (www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/80030,aspx). Alametifarika Reklam Ajansı sahibi Serdar Erener’in anlattıklarına bakılırsa, Gezi Parkı olayları sırasında kendi ajansında çalışan bir elemanın sosyal medyada “gazdan etkilenenlere kapımız açık” twit’i atması kurumun THY reklam ihalesinin iptaliyle sonuçlanmış. Serdar Erener yana yakıla AKP’lilerden özür diliyor, “Benim suçum değil, o tiwit’i ben atmadım, ihalemi geri verin” diye yalvarıyor. İçler acısı bir durum tabii. Anlaşılan o ki, Gezi olayları sırasında birileri işi gücü bırakmış, kim sosyal medyada ne yazıyor, kimi destekliyor, kime yardım ediyor bunun çetelesini tutmuş. Ardından da, olaylar sırasında eylemcilere destek mesajı atan kişi ve kurumlar hakkında harekete geçilmiş. Dehşetengiz bir gözetim, bilgi toplama, depolama ve aksiyona geçme pratiği yani.   Demek ki neymiş, her şey yasa çıkarmakla, düzenleme yapmakla olmuyormuş. Asıl belirleyici olan zihniyet ve niyetmiş. Bugün, kişisel verilerin dokunulmazlığına ilişkin yasanın feriştahını da yapsak, devletin gözü, kulağı bir şekilde bizim çevrimiçi aktivitelerimizin üzerinde. Bunu da bir kenara yazalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...