04 Ekim 2013 11:09

Fotoğrafta sanat ve siyaset

Fotoğrafta sanat ve siyaset

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hayatın neredeyse her alanı şu siyaset kelimesinden çok çekmiştir. Nasıl çekmesin ki? Anneler babalar “aman çocuğum sakın siyasetle uğraşma/siyasete bulaşma”derler; öğretmen öğrencisine “siyaset yapmayın” der; yönetenler “siyaset ve ideoloji” kelimelerinden nefret eder, kızdıkları zaman da “bu yapılanlar ideolojik” veya “siyasi” derler. En son Gezi direnişinde “bu yapılanlar ideolojik amaçlı” gibi cümleler kurmuşlardı. Memurlar ve işçiler, siyasetle uğraşıp uğraşmadıklarına göre fişlenirler…Kavramların anlamlandırılması yanlış olunca ortaya çıkan içerik de anlamsızlaşıyor, dahası komikleşiyor. Çünkü insan dediğimiz canlı, doğuştan itibaren siyasetin içindedir. Mesele bilinç meselesi… Nitekim siyasete bulaşmamanın istenmesinin, olanların ideolojik olarak tanımlanması vb. söylemlerin bizatihi kendisi siyaset yapmaktır, dahası ideolojiktir. Siyasi iktidarın “İdeolojik olmayın” çağrısı ideolojik değil midir? Öğretmenin, “Siyaset yapmayın” derken yaptığı siyaset yapmak değil midir? Kurum idarecisinin “Burada siyaset yasaktır” söylemi siyaseti içermez mi?  Aristoteles, “Politika, toplumun halka dair yaptığı tüm etkinliklerdir” der.  Karl Marx,  üniversitelerde bilimsel olarak siyaset kürsülerinin açılmasını sağlamıştır. Siyaset, toplumda karşılıklı çıkarların çatışma halidir. Bu durum, yönetim erkinin elde edilmesi ile sonuçlanır. İnsanlık tarihinde siyaset, bir yönetim sanatı olarak yerini almıştır. Yöneten ve yönetilen arasında ilişkilerin düzenlenmesinde bu kavram rol oynar. Fotoğraf, nesnel gerçekliğin yeniden yorumlanarak sunumudur. Bunun farkında ya da bilincinde olmayanlar ise “Gördüklerimi, bence güzel olan şeyleri çekiyorum” derler.  Sonuçta bizi ilgilendiren, ortaya neyin çıktığıdır; ister “Güzel bir şey çektim” desinler ister “Siyaset yapmıyorum” desinler, ister “Ben yalnızca fotoğraf çektim” desinler. Çekilen her kare ideolojik ve siyasal bir duruş sergiler. Mesele, bunun “farkında” olup olmama meselesidir. Elbet bu durumun tersi de geçerlidir. Fotoğrafı çekenin niyetinden bağımsız o fotoğrafı okuyanın bakışına göre anlam değişir. Çok sıradan-mış- gibi görünen bir fotoğraf, siyasal ve de ideolojik anlamlarla yüklü olabilir. Yani basit bir çiçek böcek fotoğrafı ya da iyice soyutlanmış çizgiler ve renklerle bezeli bir kare dahi o fotoğrafı okuyan kişi için siyasal/ideolojik göndermeler barındırabilir. Ya da barındırmayabilir. Çok gerçekçi ve çıplak bir biçimde çekilmiş olan fakir zavallı çocuk veya eylem fotoğrafları da siyasal/ideolojik fotoğraflar olarak okunabilir. Bu okutma/okuma durumu, ister fotoğrafı çeken ister o fotoğrafa bakan kişi olsun fark etmez. Fark eden-fark ettiren, bilinç ve kültür düzeyidir. Sanat, bu fark etmenin diğer adıdır. Dolayısı ile sanat, toplumsal gelişmenin göstergesi ve aracıdır. Marx, “Eğer sanattan zevk almak istersen sanat kültürüne sahip bir insan olman gerekir” derken bu duruma işaret etmektedir. Sanat, içinde her türlü çelişkiyi, sorunu, güzelliği, çirkinliği yani hayatın içinde olan, hayata dair her şeyi kendine özgü yöntemle anlatabilme becerisidir. Metaforlar kullanarak incelikli bakmaktır; sezgisel bir haykırıştır… Gezi direnişinde yaşanan da bu olmuştur. Koskoca 13. İstanbul Bienali’ni yolundan çevirmiş, kamusal alanın dışında kalmaya itmiştir. Kısaca, iktidar erki, doğalında siyaseti ve ideolojiyi barındırdığından sanatı, bu gücü,  kendisi kullanmayı sever, kendine karşı kullanıldığında da sinirlenir. İdeoloji; bir sınıfın,  hükümetin,  partinin, sendikanın davranışlarına yön veren politik, hukuksal, bilimsel, sanatsal, felsefi, dinsel, moral, estetik düşünceler bütünüdür. En basit haliyle ideoloji; düzenlenmiş, yapılanmış bir fikirler bütünüdür. Bu fikirler bütünü de siyasettir. Şimdi tüm bunlara bulaşmamış kişi, toplum düşünebilir miyiz? Tüm bunlardan soyutlanmış fotoğrafçı olabilir mi?  Olamaz mı diyorsunuz? O halde adalet, insanlık, hak ve hukuk gibi kavramlardan bahsediyorsak, bunların üstüne bir de fotoğraf çekiyorsak siyaset dışılıktan, ideolojik olmamaktan konuşmak boşunadır. Şunu söyleyerek bitirmek isterim ki sanat zeka işidir, adını söylemeden gösterebilme beceresidir... Bu hafta, Diyarbakır’da tanışma fırsatı bulduğum Ali ve Serap Aşılı arkadaşların fotoğraflarını paylaşıyorum.  Ali’nin fotoğrafındaki ustalık ve teknik becerinin yanında geçmişle gelecek arasında bir hesaplaşmayı; umutla bakmanın emekle yücelmiş dinginliğini; savaş naralarının ortasında yıllanmış dünyanın hâlâ barış için bir şana sahip olduğunu gösterdiğini hissediyorum. Kadrajı yırtarcasına uçan güvercini besleyen yaşlı teyzenin umutlarını, beklentilerini, insanlığın gelecek güzel günlere bakışı olarak görüyorum. Serap’ın, kırmızı ile kırmızının dansını harmanladığı bu fotoğrafıyla; içimizdeki acıyı biber kuruluğundan çıkarıp yaşam ve umut yüküyle bizlere yolladığını görüyorum. Kırmızı acıdır, mücadele kızıldır. Basit bir renk oyunu değildir; “Ey hayat! Aç kollarını, gelecek var daha” diye bağırıyor. Siz de duyuyor musunuz?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...