21 Eylül 2013 15:15

Sinemanın akışını değiştiren adam: Yılmaz Güney

Sinemanın akışını değiştiren adam: Yılmaz Güney

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yeşilçam dışı sinema arayışları sürerken Yeşilçam içinde kendini yetiştiren bir adam izleri bu günlere dek süren bir sinemanın temellerini atıyordur. Bu sinemacı, Yılmaz Güney’dir.
Geçen hafta Kanlı Eylül ve Hayatın Renkleri başlıklı yazımızda ölüm yıldönümü nedeniyle söz ettiğimiz Yılmaz Güney’i bir yazıya, gazete sayfası boyutlarına sığdırıp anlatmaya çalışmak olanaksız.
Yılmaz Güney çok yönlü sinemacılarımızdandı. Sinema dışında edebiyatçıydı aynı zamanda. Çok genç yaşta öyküler kaleme alarak başlamıştı edebiyatla ilişkisi. Sonraki yıllarında da şiirler, romanlar yazdı.
Sinema alanında da çok yönlü bir Yılmaz Güney vardır karşımızda: senarist, oyuncu, yönetmen, yapımcı olarak. Senaryo alanında ilk önemli çıkışını Ö. Lütfi Akad’ın yönettiği Hudutların Kanunu filmiyle yapar.
Yılmaz Güney’in Yılmaz Pütün olarak öyküsü 1930’ların hemen başında, Adana’nın Yenice köyünde başlar. İlk, orta ve liseyi Adana’da okurken pamuk işçiliğinden simitçiliğe kadar birçok işte çalışır. O yıllarda iyi bir sinema izleyicisi olan Yılmaz Pütün, lisedeyken And Film ve Kemal Film’de çalışmaya başlar. Bir yandan da öyküler yazıyordur. İktisat Fakültesi’nde okumak için İstanbul’a geldiğinde Yeşilçam’la da tanışır.
İstanbul’a geldikten sonra Atıf Yılmaz’la tanışan Yılmaz Güney sinemayla, sinema çevreleriyle daha sıkı ilişkiler kurar. İlk kez Atıf Yılmaz’ın yönettiği (Yılmaz Güney’in de asistanlık yaptığı ve senaryo çalışmalarına katıldığı) Bu Vatanın Çocukları ve Alageyik filmlerinde oyuncu olarak kamera karşısına çıkan Yılmaz Güney, kamera arkasında ilk yönetmenlik denemesini de At Avrat Silah filmiyle yapar.
Atıf Yılmaz’ın birçok filminde oyuncu, senaryo yazarı ve yönetmen yardımcılığını sürdürürken, yazdığı bir yazıdan dolayı ilk kez hapishaneyle tanışır. 1963 yılında tekrar sinemaya döndüğünde bol starlı salon filmlerinin, melodramların dünyasında, ‘sıradan filmlerin iyi oyuncusu’ olarak seyirciyi fethederek, ‘çirkin kral’lığa doğru yol alır.
Artık o, toplum dışına itilmiş, horlanmış insanların kendini bulduğu bir kahramandır. Sinemamızda bir dönüm noktası olan Umut filmine kadar, onlarca vurdulu-kırdılı filmin yanı sıra Kızılırmak/Karakoyun, Hudutların Kanunu ve Seyit Han gibi iyi filmlerde de oynamıştır. Gönlünü fethettiği seyirci artık onu istiyordur. Güzel adamların dünyasını tuzla bu etmiştir. Artık Yeşilçam Yılmaz Güney sinemasıyla şekillenmeye başlamıştır. Nijat Özön, “Türk sinemasında Akad’ın çizgisini sürdüren, geliştiren, onun tek meşru ‘varisi’ sayılabilecek olan, aynı zamanda Sinemacılar Dönemi ile Genç/Yeni Sinema Dönemi arasında hem bir halka işlevi gören, hem de bu son dönemi başlatan” sanatçı olarak söz eder Yılmaz Güney’den.
Ö. Lütfi Akad’ın yönettiği Hudutların Kanunu, Yılmaz Güney’in hem oyuncu olarak hem senaryo alanında önemli bir çıkış yaptığı film olur. Yönetmen olarak kamera arkasındaki önemli çıkışını da Seyit Han filmiyle yapar. Sinema da Yılmaz Güney’i keşfetmiştir ve oynadığı her filmle ‘çirkin kral’lığa uzanan yolculuğun adımlarını atar, öne çıkar.
1970 yılında yönettiği, gerçeği yalın ve çarpıcı/sarsıcı biçimde anlattığı Umut ise hem kendi sinemasında hem Türkiye sinemasında dönüm noktasını oluşturan bir başyapıt film olarak geçer tarihe. Filmde Adana’da faytonculuk yapan Cabbar rolüyle oyuncu olarak da önceki filmlerindekinin aksine kahraman ya da kabadayı değil, bir anti-kahramandır.
Umut’u her biri birer başyapıt olan Ağıt, Baba, Umutsuzlar, Yarın Son Gündür, Acı, Zavallılar ve Arkadaş izler 1970-1974 yılları arasında.
Yılmaz Güney’in her adımı, zekâsının yol göstericiliğinde düşünülmüş, planlanmış, bilinçli adımlardır. Her an, hayatının sonrasını kurgular, adımlarını öyle atar. Önemli bir sinemacı olmayı, kendi sinemasını yaratmayı, dahası sinemanın akışını değiştirmeyi de çok önceleri düşünmüş, planlamış ve kurgulamıştır kafasında. Geniş halk kitlelerinin sevdiği iyi oyuncu olmayı erken dönemde kafasına koymuş, iyi filmler yöneterek hem kendi sinemasını oluşturmayı hem de içinde bulunduğu sinemayı değiştirmeyi, film yapım koşullarına müdahale edebilmeyi düşünmüştür. Hapishanelerde geçirdiği günleri de bu yolculuğu planlamak için değerlendirir. Bu yüzden, attığı her adım önceden tasarlanmış, düşünülüp planlanmıştır.
Yılmaz Güney’i belli dönemleriyle, belli filmleriyle değerlendirmek, anlamaya çalışmak zordur; eksik kalır, yanlış olur. Örneğin, bazı seyircilerin ya da küçük aydınların küçümsediği filmleri yapmasa sinemanın ‘çirkin kral’ı olamayabilir, bu denli iz bırakamayabilir, sinemanın akışını değiştirecek filmleri yapamayabilirdi; ya da yalnızca kafasındaki sinemayı yapmaya koyulsaydı yine hem böylesine sevilen bir halk sanatçısı olamayabilir ve bu kadar uzun soluklu bir etki bırakamayabilirdi. Yılmaz Güney’i ancak bir bütün olarak değerlendirebilir, anlamaya çalışırsak, sinemasını da, hayat tarzını da daha az hatayla kavrayabiliriz.
Kendisi de bazı söyleşilerinde ve özel sohbetlerinde ‘bir bütün olarak Yılmaz Güney sineması’nın serüvenini, neden o küçümsenen filmleri de yaptığını, kendi sinemasını oluşturmak için hangi yollardan geçtiğini anlatır. Gelenekten beslenen Yılmaz Güney sineması geleceğe uzanırken düz bir yol izlemez; sıçramalarla gelişir, dönüşür. Yaşadığı yıllarda da sonrasında da birçok sinemacıyı etkiler, yol gösterici olur, ışığıyla yollarını aydınlatır.
Yeni bir sinemanın, Yeşilçam dışı film yapım, dağıtım gösterim imkânlarına sahip olacak , ‘bağımsız bir sinema’nın oluşumu için de düşünceler geliştirir, bunu hayata geçirmek için adımlar atar, yakın çevresinden sinemacı arkadaşlarıyla toplantılarda konuşur bu konuyu. Bu projeyi hayata geçirebileceğini düşündüğü sinemacılar arasında Şerif Gören, Zeki Ökten, Ahmet Soner gibi sinemacılar vardır. Ne yazık ki bu önemli projesini gerçekleştiremez. Yeni hapislikler, cezalar yakasını bırakmaz.
Yılmaz Güney Endişe filmini çekecektir, filmin çekimlerinin başladığı günlerde Adana’nın Yumurtalık ilçesinde çıkan bir tartışmada hâkim Sefa Mutlu’yu öldürdüğü gerekçesiyle (13 Eylül 1973) tutuklanır.
(Haftaya devam edecek)

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...