Susun! Demokratikleşiyoruz!..
Aman ses çıkarmayın.. Kimse karışmasın! Beyefendileri rahat bırakalım. Belki nazar da değer ama.. Asıl o değil. Demokrasi öyle elbirliğiyle mi olurmuş! Her kafadan bir ses çıkarken.. Tartışarak.. Yalnız tartışarak da değil.. Tartışmayı ülke çapında ve milyonlara yayılmış haliyle örgütleyerek mi dikilirmiş demokrasinin temel direkleri..
İsterlerse memlekete komünizmi de getirir beyefendiler.. Rahatça düşünüp istişare etsinler.. Son kararı büyük bey versin. Açıklasın sonra.. Olsun bitsin! Neymiş? Kimsenin haberi yokmuş da.. Önümüze getirip dayayacaklarmış da.. Böyle demokrasi mi olurmuşmuş da.. Ya nasıl olacaktı? Ne yani, “ayaklar baş olacak”tı öyle mi?
Bırakın “ayakları”! “Demokratik parlamenter sistem”de “baş”lar arasında sayılan.. Kendisine anayasal olarak özel bir yer açılan.. Protokolda lideri iktidar partisi liderinden hemen sonra gelen.. Düzenin dayanaklarından “ana muhalefet”e bile.. Kendilerinden olmadığından dönüp bakmıyorlar.. Onlarla bile tartışmıyor.. Onlara bile danışmıyorlar! Tılsım bozulur herhal...
Öcalan’a soruyorlarmış.. Gazete haberleri öyle. Onunla birlikte hazırlıyorlarmış “paket”i. Başbakanlıktan açıklandı açıklanmasına. Ama zinhar öyle şey mi olur. AKP bilmiyor da ne yapılacağını.. Nasıl bir paket çıkarılacağını.. Gidip Öcalan’a mı danışacak?
Oysa danışması lazım. Herkese olduğu gibi Öcalan’a da danışması şart. Kapan da kaçan mı! Tabii ki Öcalan’a da danışacaksın. Oturmuş konuşmuşsun.. “Aşamaları”nı kararlaştırmış.. Adına “çözüm süreci” demişsin. “Dur” derken.. “Sınır dışına çık” derken muhatap almışsın. Bir sonraki “aşama”ya.. “Demokratikleşme” “aşaması”na geldiğinde neden almayacak ve danışmayacakmışsın? “Demokratikleşme” mi kandırmaca mı? Kürt dayatmamış olsa ne “paketi”, ne “demokratikleşmesi”ydi? Bütün demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlamak bir yana yok etmeye girişen.. Ne ifade.. Ne toplantı.. Ne gösteri.. Ne basın özgürlüğü tanıyan.. Tümünün üstünde tepinen AKP’nin mi aklına gelirdi!
Tabii ki sadece Öcalan’a değil.. Herkese, bütün halka danışman lazım. Sen “Allahın sevgili kulu” “tek seçici” misin ki danışmayacaksın? Danışmayacaksın ve adı “demokrasi” olacak!
Sen ülkeyi tek başına.. Herkesçe malum kendi kavlince.. Kimseye danışmadan.. Kimseyi hiç değilse tartışmasına katmadan mı yöneteceğini ve üstelik “demokratikleştirebileceğini” sanıyorsun? Sonra “ne diktatörü?” “Diktatör olsa böyle mi olur? Sallandırır!” diyeceksin...
Ülkenin tek başına.. Kimseye sorup danışmadan yönetilmesine ne derler? Seçimmiş! Sandıkmış! Meşruiyet sandıktaymış.. Hitler de seçimle gelmişti ve Reichtag’ı vardı! Geçelim. Sen parlamentoyu bile tanımayacaksın.. Ancak işine geldiği kadar.. Fazlası değil. Tartışıp parlamentoda bile değil, üç beş yakınınla oturup ne yapılacağını kararlaştıracaksın.. Sonra sandık mandık deyip adını demokrasi koyacaksın! Hem de demokratikleşme tartışmasının orta yerinde demokrasiyi bile tek başına getireceğini ileri sürecek.. “Demokratikleştiriyorum” iddiasında olacaksın!
Tamam, demokrasi de bir diktatörlüktür. O da bir devlet biçimidir ve bütün devletler birer diktatörlüktürler. Egemen sınıfların sömürülen yığınlar üzerinde diktatörlüğü. Zamanımızda tekelci burjuvazinin (ve büyük toprak sahiplerinin) işçi ve emekçiler üzerinde döktatörlüğü. Ama demokrasi otokrasi de değildir. Her konunun bir kişinin iki dudağının ucunda olduğu otokratik bir diktatörlük de değildir. Burjuva demokrasilerinde bile göstermelik de olsa tartışılır. Halk otokrasilerdeki gibi devlet işlerinin yürütülmesinden dışlanmaz.
Evrensel'i Takip Et