Adana’mız
Fotoğraf: Envato
Kentlerimiz sorgulamağa başladılar kendilerini…
Özellikle sivil toplum örgütleri bu konuda başı çekiyorlar her yerde…
Gerçekten sevinilecek durum…
Ancak böylece, bilecen emmiler ayağa düşüremeyecekler sözü çılgın mılgın tasarılarla… Konuşması gerekenler konuşmazlarsa söz mollalara kalıyor. Gördük işte…
İki gün önce Adana’nın sorunları bilgi şölenine (sempozyuma) çağrılıydım.
Her açıdan bakılmağa çalışıldı Adana’ ya… Geçmişiyle bu günüyle irdelemeğe çalıştılar Adanalılar kentlerini…
Ama iki eksik vardı…
(Eksiklikten söz etmemden hoşlanmayacaklar olacaktır elbette. Ama benim çağrılmamın nedenini, yalakalık etmeden doğrudan konuşmamda buluyorum ben… Beni gerçekten tanıyanların da bunu böyle bildiklerini bildiğim için çağrılarına uyuyorum…)
Gördüğüm eksikliğin ilki, geçmişi özenle irdeliyoruz da, “Gelecek şöyle olmalıdır.” demiyoruz bir türlü…
Böyle olunca, geçmişi irdelemenin anlamı kaçıyor… Böyle bir çalışmanın neden yapıldığı anlaşılmıyor bir bakıma… Adana’da bu söylediğimin dışında kalanlar da vardı…
Eksikliğin ikincisi, bildirilerde ‘insan’ yoktu.
Bunu doç. dr. Emre Madran dile getirdi: “İki gündür tek Bektaş söz etti insandan…”
Gerçekten öyle oldu…
Neden unutuyoruz insanımızı?
Bir de sergi vardı bilgi şöleninde… Fotoğraf sergisi… Orada insan duyumsanıyordu…
Çöplüğün içinde debelenen insan, üstünde uçuşan kuşlar, bunların ardından görünen yüksek konut kitleleri…
O konutların yüksekten bakan geniş pencereleri, önlerindeki bu görüntüye bakıp bakıp neler düşünüyorlardır kimbilir? Düşünüyorlarsa ne yapıyorlar? Daha doğrusu neden yapmıyorlar yapmaları gerekenleri?
“Azıcık soluk alalım.” diye geçince içimizden, bilmem kaç yüz yıl öncesinin medresesine kaçtık kentin ortasındaki. Oysa kendi, ırmağın oluşturduğu baraj gölünün kıyısındaki Üniversite ne oylumlar yaratabilirdi kente…
Gerçekten bir cennet üniversite…
Bir çağlarda, ağaçların sulanmasını bile kendileri yapan öğretim görevlileri oluşturdular o cenneti diye biliyorum.
O cennetin içine gömülüp kalmamalılar şimdi… Kente girmeliler… Her köşesine… Üniversite olduklarını kanıtlamalılar…
Bu yazdıklarımdan ötürü, dedim ya, beni anlayacaklardır Adanalılar…
Çünkü benim Adana’yı gerçekten çok sevdiğimi bilirler…
Neden mi?
Nereden mi?
Elbette insanlarından ötürü…
Bir Demirtaş’tan (Ceyhun), bir Özdemir’den (Akverdi), bir Muzaffer İzgü’den, bir Yaşar Kemal’den…
Daha sayayım mı ?
Gün günden yenileri ekleniyor…
Anladınız işte ne demek istediğimi…
Varsa yoksa insan, insanımız…
Bütün Anadolu’da olduğu gibi, dil, din, renk, ırk, şu bu ayrımına düşmeyen insanımız…
- Vedat Günyol/İnsancılık -5- 22 Mart 2020 20:39
- Vedat Günyol/İnsancılık -4- 22 Mart 2020 20:40
- Vedat Günyol/ İnsancılık-3- 15 Mart 2020 19:30
- Vedat Günyol / İnsancılık -2- 09 Mart 2020 00:00
- Vedat Günyol / İnsancılık 02 Mart 2020 00:01
- İçin aydınlığı 24 Şubat 2020 00:00
- Süreklilik 16 Şubat 2020 23:30
- Yetmiş beş yıl sonra soykırım 09 Şubat 2020 22:35
- Yine deprem 02 Şubat 2020 22:30
- 25 Ocak 2020 (Bir gün sonra) 27 Ocak 2020 00:05
- Eğitim eğitim eğitim 19 Ocak 2020 22:47
- 24 Aralık 2019/Bruno Taut'un ölüm yıldönümü 13 Ocak 2020 00:08