23 Ağustos 2013 15:35

TİS süreci neyi gösterdi?

TİS süreci neyi gösterdi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

KESK’in bir yandan TİS’in Memur-Sen ve Hükümet arasında diğer konfederasyonların dışlanarak bağıtlanmasına öte yandan imzalanan sözleşmenin içeriğine itirazını göstermek için başlattığı Ankara yürüyüşü önceki gün sona erdi.
Diyarbakır, Trabzon, Adana ve İstanbul’dan başlatılan yürüyüş Ankara’da polis şiddetiyle karşılandı. Polis, KESK’lilerin sorunları tartışması için parkta forum yapmasına bile izin vermedi.
TİS sürecinde sözleşmenin nasıl oldu bittiye getirildiğini, Memur-Sen’in emek düşmanı tutumunu, yürüyüş ve Ankara’daki polis şiddetinin ayrıntılarını gazetemizden izlediniz.
Toplam açısından bakıldığında şunu söyleyebiliriz ki, önceki yıllarda “toplu görüşme” süreçlerinde daha kitlesel eylemler gerçekleştirildiğini bir yana bıraksak bile bu yıl, KESK’in gerçekleştirdiği eylemlerin geçen yıla göre bile çok geride kaldığı apaçık ortadadır. Kamu-Sen’in ise sadece “sert demeçler”den öte bir etkinliğine tanık olmadık. Hükümet ve Memur-Sen bu tabloyu gördükleri için “al gülüm ver gülüm” bir havada TİS’i imzalayabilmişlerdir.
Ankara’da polisin KESK’li yürüyüşçüleri “hayt huyt”larla, TOMA’larla, suyla ve biber gazıyla karşılamasının arkasında da gelen tepkilerin cılızlığını görmesinin olduğunu bilmek için kahin olmaya gerek yok.
Evet, KESK yöneticilerinin Memur-Sen ve Hükümetin tutumu konusunda söyledikleri elbette haklıdır. Ancak, burada asıl olan Memur-Sen’in, Kamu-Sen’in ya da Hükümetin ne yaptığı değil de KESK’in, kamu emekçilerinin ileri kesimlerinin ne yapmadığı, neyi yapamadığı, daha da önemlisi bu olanlardan ne ders çıkardığıdır!
Hiç olmazsa KESK yöneticileri, nasıl öyle harekete geçemeyen, harekete geçtiklerinde de bırakalım geniş kamu emekçisi kitlesini, kendi kitlesinin bile çok küçük bir bölümüyle sınırlı harekete geçebildiklerinin nedenleri üstünde düşünmekte midirler?
Ya da “dört koldan Ankara yürüyüşü” gibi duyanlar da “herhalde önemli bir yürüyüş” olduğu intibaı uyandıran girişimin birkaç yüz kişilik yöneticiden ibaret, geçtiği illerde bile bir avuç kamu emekçisinin karşılayıp uğurlandığı bir yürüyüş olarak gerçekleşmesinin nedeni üstünde düşünülmekte midir?
Ve tabii daha da önemlisi bu olup biteni KESK ve bağlı sendika yöneticileri; “teknik kimi hazırlıkların yetersizliği”, kamu emekçilerinin ilgisizliği, “yaz rehaveti” … gibi gerekçelere sığınmadan, en geniş kamu emekçilerinin talepleri üstünden işyerlerinde açıklamasının yapılması gerektiği ne ölçüde düşünülmektedir?
Kamu emekçilerinin en geniş kesimlerini mücadeleye çekmek için bütün yıl kesintisiz süren bir sendikal mücadelenin devamı olarak mı TİS’e gelindi; yoksa bütün yıl herkesin kafasına göre kimi keskin politik mesajlar vermekle geçirildikten sonra, TİS’in başlamasıyla sendikal taleplerin akla geldiği bir yıl mı geçirildiği sorusu üstünde düşünülecek midir?
Bu sorulara gerçekçi yanıtlar verilemezse, sendikal mücadele yılın 365 gününe yayılan, işyerlerinde kesintisiz süren, işyerlerinden kabararak sokağa taşan bir eylem olarak ele alınmazsa, sendikal mücadelenin bugünkü kronikleşmiş sorunlarının aşılamayacağı apaçıktır. Kısacası bugün sorun artık ertelenemeyecek bir biçimde “Nasıl bir sendikacılık?” sorusuna açık ve net bir yanıt verip vermemeye gelmiştir.
Dolayısıyla KESK, kamu emekçilerin ilere kesimleri, bu tartışmayı yaparak, “İşyerinden başlayan ve kesintisiz süren mücadele çizgisinde bir birlik” sağladıkları ölçüde sendikal mücadelede bir güç oluşturabilecek, siyasete de bu güçle bir ağırlık koyabileceklerdir.
Eğer KESK yöneticileri, ileriye yönelik bir adım atmak istiyorsa; “Dün ne dedik, demedik” diye bakamadan; nasıl bir sendikacılık çizgisinde ayağa kalkabileceklerini, 2.5 milyon kamu emekçisinin mücadelesini nasıl birleştirip onları patronun (Hükümet) karşısına dikebileceklerine karar vermek durumundadırlar.
Aksi halde, gidilecek bir adım yer bile kalmamıştır!
Bu elbette, bir salon tutup orada bu çizgiyi tartışarak yapılamaz. Tersine bu, bir yandan işyerlerinde öte yandan sendikal kamuoyunda yapılacak bir mücadele, çok yönlü bir tartışmadır.
Ama KESK’in ve bağlı sendikaların bugünlerde başlayacak genel kurullar süreci de bu tartışmanın merkezi olarak, genel kurulların bu tartışmaların karara bağlandığı süreçler olarak işletilmesi son derece önemli olacaktır. Aksi halde kimin hangi çevrelerle ittifak yapacağı merkezli, kapalı kapılar arkasında “al-verlerle” yapılacak genel kurulların ne kamu emekçilerine ne sendikal mücadeleye bir katkısı olmaz. Bunu yıllardır gördük.
Böyle acze düşmüş, bir sendika durumunu bir kez daha yaşamamalıdır kamu emekçileri.
Böyle bir tartışmanın başlatılıp ilerletilmesi için gazetemiz sayfaları tüm kamu emekçilerine sendikacılarına açıktır. 

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa