22 Ağustos 2013 16:28

Sanat, sınıfsal bir içerik taşır

Sanat, sınıfsal bir içerik taşır

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsanlık tarihinin serüvenine baktığımızda geldiğimiz nokta milenyum çağı olmuştur. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl milenyum çağı olarak anılıyor. 2000 yılında şaşaalı kutlamalarla girdiğimiz milenyum çağı yani son1000 yılın daha ilk 10 yılında yaşananlar bu çağın ne kadar zor geçeceğini göstermiştir. Oysa ki “Milenyum çağı” acıların ortadan kalkacağı, barış, adalet ve insanca yaşamın neredeyse ‘yeryüzünde bir cennet’ inancını da içeren çağı simgeliyorken, Savaşlar dünyanın belası olarak gündemimizin başında yer alıyor.
Dünyanın içinde bulunduğu son durumu dünya siyasası içinde değerlendirdikten gelelim bilimin ve sanatın kime karşı, ne için ve  nasıl yorumlandığına.
Biliyoruz ki; Homo-Sapiens’i en gelişmiş maymundan ayıran özellik “emek”tir. Yani insanlık emekle başlamıştır. El, insanlığın ilk üretim aracı olmuştur. İnsanın var olmasıyla başlayan, doğayı değiştirici ve dönüştürücü gücüyle, emeğin üretkenliğinin aracılığıyla, aktarılabilen-uyarlanabilen maddi-manevi sonuçlar kültür tanımını oluşturur.
Kültür, İnsanın doğayı tanıma bilme ve dönüştürme mücadelesidir.
İnsanlık tarihinin kültürel gelişimini iki alanda özetleyebiliriz. Bu alanları “bilim ve sanat” olarak tanımlarız. İnsanlık yerleşik hayata geçip yönetici sınıfların ortaya çıkmasıyla birlikte iktidarları sırtlarında taşımaya başladıkları gün bugünlere uzanan siyasal üst yapı kurumları tarafından yönetilmekte ve yönlendirilmektedir. Üretim araçlarına sahip olan sınıf toplumsal yapıdaki her türlü ilişki biçimini de kendi çıkarına göre düzenlemektedir. Bilim ve sanat bu manada  iktidarın bakış açısına göre topluma empoze edilmekte işlevi bozulmaya çalışılmaktadır. Bu anlamlarda tüm sanat dalları sınıfsal bir içeriğe sahiptir.   
Sınıflı toplumlar olduğu sürece,  bilim ve sanat da sınıfsallığa sahiptir. Bu sınıfsal bakış açısı kavramların literatüre göre değerlendirilmesi ve yorumlanması şeklinde hayat bulur. Bu da yöntem bilimsel bir çalışmanın sonucu olarak bizi yönlendirir. Sanatçıyı, nesnel dünyanın, öznel tasarımı sürecinde durduğu yer ve hayata bakışı yönlendirir. Bu da tarafsız sanat eseri yaratılamayacağına işaret eder. Bilimin ve sanatın, son tahlilde her zaman sınıfsal bir niteliği vardır, ama bu nitelik toplumsal çelişkilerin keskinleştiği dönemlerde daha bir netlik kazanır. Bu yüzden yaşadığımız dönemde ideolojik  savaşımın büyük bir yoğunluk kazanması bundandır.
Bir zamanlar insan alete egemendi. İnsan demirbaş, alet geçici idi. Bu gün makineler insana egemen olmuş ve makineler demirbaş insan geçici olmuştur. Üretim ilişkilerinin geldiği nokta işte budur. Kapitalizm her şeyi ama her şeyi para-meta-para ilişkisine sokmuştur. Bu ilişkiyi para-sanat-para ya da para-fotoğraf-para olarak da okumak olasıdır. Yeni bir üretim biçimini hayata geçiremezsek bundan insanlık ve doğa daha çok çekecektir. Aydınlar ve sanatçılar bu dönüşümün manivelaları olsalar da asıl güç
işçi sınıfıdır.
Gezi direnişleri süreci toplumun silkinmesi ve uyanışı olarak umutlarımızı artıran gelişmeleri işaret etmektedir. İktidar ve onun uygulamalarına karşı ne yapacağını, ne yazacağını, ne söyleyeceğini şaşırmış olan aydın ve sanatçıların gözünü açıp dinlemelerine de yol açmıştır. Önceli olan TEKEL direnişlerinin sınıfsal karakteri ile Gezi direnişlerinin küçük burjuva ağırlıklı isyanı birbirini tamamlamış ve önümüzdeki günlerin daha da sıcak geçeceğine ilişkin umutlar vermiştir. Muhalefet bu isyanlarını sanatla birleştirerek gücünü ve görünürlüğünü artırmıştır…

Not : (Bu yazı aynı başlık altında İFSAK dergi için yazılmış yazıdan kısaltılmış olarak kullanılmıştır.)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...