12 Ağustos 2013 15:54

AKP’nin borusu, taraftarın megafonu

AKP’nin borusu, taraftarın megafonu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dünya Atletizm Şampiyonası başlamış; hafta sonunu çocuklar gibi onun heyecanıyla geçirmişiz. Kadınlar maratonda Edna Kiplagat’ı, 10 bin metrede Mohammed Farah(Erkekler) ile Tirunesh Dibaba’yı (Kadınlar) , 20 kilometre yürüyüşte Aleksandr Ivanov’u, kadınlar uzun atlamada Brittney Reese ve Blessing Okagbare mücadelesini, dekatlonda Ashton Eaton’ı ve elbette yüz metrede yağmur altında 9.77’yle altına uzanan Usain Bolt’u heyecanla izlemişiz. Eurosport Türkiye ekibinin, ancak yaptığı işi çok sevmekle açıklanabilecek harika anlatım performansı spordan aldığımız keyfi 2 katına çıkarmış. Bir sporsever olarak vaziyetimiz keka anlayacağınız. Bir yandan da Bundesliga’ya ‘Merhaba’ demişiz, bir göz de orada elbette.
Derken Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç devreye giriyor. Sanki Galatasaray-Fenerbahçe arasında oynanacak Süper Kupa maçı öncesi yeterince rol çalmaya çalışmamış gibi… Canlı yayın sırasında kameranın görüş alanına girmeye çalışan saf yurttaşın hinoğlu hin versiyonuna benziyor. Zaman’a konuşmuş Süper Kupa günü. “Gezi’yi stadyumlara taşımaya çalışan bedelini öder” diyor. “Gezi” dediği siyasetle, muhalefetle eş anlamlı. Kendisini post-ideolojik addeden AKP’nin literatüründe “ideolojik” olarak kodlanmış eylemlerden bahsediyor. Her renkten demokrasi, özgürlük, eşitlik arayışı, iktidar nobranlığına her tondan öfke…  “Sporda ancak bizim siyasetimiz olabilir” diyor.
Haberin ayrıntılarını zaten bu sayfanın okuyucuları yeterince biliyor. Zaman’da çıkan şey bir röportaj değil, AKP’nin yeni sezon öncesi tribünlere yönelik son deklarasyonu. “Gezi”deki demokrasi taleplerine verecekleri bir yanıtları yoktu. O yüzden uyguladıkları terörü meşru gösterebilmek için sokağa çıkan milyonları “suçlulaştırmak”, sokağa çıkışı da “dış güçler”e bağlamak dışında ellerinden bir şey gelmiyordu. Yalan, tehdit ve zor… Araçları bunlardı. Halkın belli bir kesimini ikna etmekte başarısız oldular denemez ancak hâlihazırda sokağa çıkmış olanları daha da öfkelendirdiler.

AKP’NİN SPORUNDA SİYASET YOK MU?

Sporda yaşadıklarımız da aynı sürecin bir izdüşümü. Yine haksızlar ve yine ellerinde olağan iktidar araçlarından(tehdit, yalan, zor) başka hiçbir şey yok. Tüm salvolarına idmanlıyız haliyle. Ancak GFB ve Ultraaslan’ın meşum liderlerinin de dahil olduğu “Spora siyaset sokmayacağız” zırvasına isyan etmemek mümkün mü? Hem de Gezi eylemlerine karşı attığı tweetlerde (Ör: Ermenilere bıraktınız meydanı Allah belanızı versin eylemci çapulcuları) ırkçılığını gözler önüne sermiş, buna rağmen gözbebeği olma statüsünü kaybetmemiş güreşçi Rıza Kayaalp’in FILA’dan aldığı cezanın açıklandığı günde!
Sadece spor değil hayata içkin olan her şey siyasete de tabidir. Spor gibi milyonlara seslenen bir sektör ise siyasi hegemonya mücadelesinin ta kendisidir.  Spor, bugün üretim araçları gibi, yüksek politika gibi düzenin, egemenlerin elindedir. Lig TV’de maçlar başlarken okunan İstiklal Marşı sırasında ekrana yansıtılan banka reklamı, milliyetçiliği ve ticariliği aynı pakette milyonlara sunan bu düzenin kusursuz bir resmidir.
Bu resimde iktidarın borusu öter. Türkiye sporunda iktidarın borusu Suat Kılıç’ın, Rıza Kayaalp’in ve FILA kararı sonrası hâlâ “Biz çocuğumuzu yedirtmeyiz” diyebilen eski AKP Milletvekili ve Türkiye Güreş Federasyonu Başkanı Hamza Yerlikaya’nın diliyle konuşur.

IRKÇILIK VE DOPİNG BATAĞINDAKİ AKP SPORU

Cinsiyetçidir. Biz, dünya çapında sosyologların da gündeme taşıdığı, erkek-kadının aynı sahada birlikte mücadele etmesi anlamına gelen karma-sporu tartışırken onlar genç erkek ve kadınların birlikte seyahat ettiği yataklı vagonlardan bile rahatsızdır. (Suat Kılıç)
Milliyetçi, militaristtir. Tribünleri kardeş olduklarına ikna edebilmek için söyleyebileceği tek şey “Yarın aynı cephede, aynı bayrak altında omuz omuza olacaksınız”dır.(Suat Kılıç) Binlerce genci “Şühedanın izinde” diyerek Sarıkamış’a yürütecek kadar İttihatçı özentisi, savaş kışkırtıcısı ve gericidir. (Suat Kılıç) Sporcuları birey olarak değil “ulusal gurur üreticisi” olarak görür. Bu yüzden başarısızlık anlarında öfkelenir ve onları ulusal medyanın, şoven propagandanın etkisi altındaki yığınların önüne atmaktan çekinmez. Tıpkı Londra 2012’de olduğu gibi. (Suat Kılıç)
Ve elbette ırkçıdır. Son örnekte de gördüğümüz gibi, yandaş sporcusu alenen ırkçılık yaptığında önce mevzubahis tweeti sildirir(Caps’ler çoktan alındı, kusura bakmayın!) sonra da olayı hasıraltı etmeye çalışır. Uluslararası federasyondan ceza gelince ise Haziran’dan idmanlı olduğu “dış güçler”, “yedirtmeyiz” edebiyatına sarılır.  (Hamza Yerlikaya)
İktidarda da olsa zavallıdır. Haksızdır, “siyaset sokmayız” dediği sporu ağzına kadar dopinge ve ırkçılığa batmıştır çünkü.
AKP’nin sporda öttürdüğü siyaset borusundan çıkan sesler çok daha gürültülü olmakla birlikte aşağı yukarı bu tondadır.
Bunun karşısına dikilmesi muhtemel, hedefteki taraftar milleti ise sesini milyonlara ulaştıracak kocaman bir megafona* sahiptir ve Gezi günlerinde gördük ki o megafondan yayılan mesajlar AKP otoriterliğini derinden sarsma potansiyeline sahiptir.

*Burada bahsedilen megafon, Apartheid döneminde rejime karşı amansız bir mücadele veren Güney Afrikalı şair-aktivist Dennis Brutus’ün bahsettiği megafondur: “Sporun gücünü ve sahip olduğu etki alanını inkar edemeyiz. Spor devasa bir mücadele alanıdır ve burada söylediğiniz her söz megafona söylenmişçesine büyük bir etki yaratır.”

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...