07 Ağustos 2013 09:23

Ergenekon'da hesaplaşma, ama kimin için?

Ergenekon'da hesaplaşma, ama kimin için?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tarihte iddialı sözlerin az çok nesnel bir zemini olması gerekir. Başbakan Erdoğan’ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan, dün twitter hesabında art arda Ergenekon davasına dair tweetler yazdı. Hepsini özetleyen ve temsil edebilecek olan ise şuydu: “Ergenekon davası, Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır.” Meseleye üstten bakıldığında, aralarında bir Genelkurmay başkanının da bulunduğu, ordu ve kuvvet komutanlarının yer aldığı isimlerin müebbet hapis cezalarına mahkum edildiği bir davanın Türkiye’de ilk kez yaşandığını söyleyebilirsiniz, ki öyledir. Ama burada kilit kavram, Akdoğan’ın cümlesindeki ‘hesaplaşma’dır. Ergenekon davası nasıl bir hesaplaşmanın konusu olmuştur? Aslında burada vurguyu doğru yere yapmak için, bu soruyu şöyle de kuvvetlendirebiliriz: “Ergenekon davası nasıl bir hesaplaşmanın zemini yapılmıştır?” Daha başından bu davanın bilinen anlamda NATO’ya bağlı Gladyo yapılanmasında ifadesini bulan kontrgerillayı kapsama alanı dışında bıraktığı ve böyle olunca da, halka karşı işlenmiş suçlarla, “faili meçhul” cinayetlerle de ilgilenmediği görülmüştür. Bu davaya “delil” sağlayan gazetelerde çıkan yorumlar ya da yer yer hükümet yetkilileri de bunun “hükümete karşı darbe hazırlığı” ile sınırlı bir dava olduğunu dile getirmişlerdir. Yine de, binlerce “faili meçhul” cinayetin işlendiği bölge illerinde art arda yapılan kazılarla sanki Ergenekon davasının Fırat’ın doğusuna da yöneleceği havası yaratıldı. Ancak zamanla bunun seçimlere ilişkin olarak bölge halkının desteğini hükümetin arkasına almaya yönelik bir “algı yönetimi” çalışması olduğu görüldü ve dava hükümete karşı “darbe girişimi” ile sınırlı kaldı. Şimdi buradan Akdoğan’ın saptamasına dönersek, “Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşması”nın, siyasal iktidar için bir yol temizliğinin ötesine geçerek bu ülke halklarının yaralarına merhem olamaması, bunu gündemine bile almamasına ne diyeceğiz? Bu ülkede egemen devlet hukuku zaten cumhuriyet tarihi boyunca devleti, iktidarı topluma, bireye karşı koruma üzerine şekillendi. Bu dava da aynı siyasetle desteklenen hukuk felsefesini AKP iktidarı açısından yeniden üretmiştir. Bunun ötesine de geçememiştir! Şimdi buradan Akdoğan’ın bu cümlesini başka bir soruyla sorgulamaya devam edelim: “Ergenekon davası derin devletçilerden bir kısmını cezalandırırken, bir kısmını korumaya mı almıştır, ya da onun yerine kendisi mi geçmiştir?” Bu ülkenin hiç kapanmayacak yaralarından biri olan Sivas davasında verilen zaman aşımı kararı için “hayırlı olsun” diyen Başbakan, aynı zamanda Ergenekon için “Ben bu davanın savcısıyım” diyen kişi ise; öte yandan aynı Başbakan Roboskî’de de sadece “iftar konuğu” olarak “emri ben vermedim” demekle yetinen kişi ise, o zaman bu “büyük hesaplaşma”nız da, tarihileşmiyor (!), kişiselleşiyor fazlasıyla! Ergenekon davasının öğrettiği bir gerçek de şudur, “demokrasi=sandık” değildir. 3 dönemdir tek başına iktidar olmuş bir parti de, pekâlâ böylesine bir davayı tek başına kendisi için bir davaya dönüştürebilir. Ergenekon davasının ilk zamanlarında sokaklara kadar yayılan ve “kontrgerillanın yargılanması”, “faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması” taleplerinin dile getirildiği eylemlere iktidar tarafından itibar edilmemesi de, bu davanın daha başından çerçevesinin iktidar tarafından çizilmiş olmasından kaynaklanıyordu. Şimdi gerçek bir hesaplaşma için önümüze bakmalıyız! Gezi sürecinde ortaya konulan irade, Kürtlerin uzun yıllardır verdikleri hak mücadelesi, emekçilerin daha şalteri indirme tehdidi ile bile sistemi ürküten potansiyeli bu ülkede kontrgerilla ile hesaplaşmanın da gerçek adresi ve yegane teminatıdır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa