22 Temmuz 2013 12:14

Ölmedik ya

Ölmedik ya

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İki aydır çok kişinin dilindedir, “Şöyle olacak deseler inanmazdım”, “İnsanın hiç aklına gelir miydi?” Gelecek öyle önceden akıllara gelecek bir şey değil elbet, ama şaşkınlığın çoğunda, esaretin sonsuza kadar süreceğine istemeye istemeye de olsa inanmak var. Hani, “Bu memleket adam olmaz” muhabbetinin modası 31 Mayıs’tan beri geçti diyorlar ya, o hesap.

Bugünlerde umutlu olmak marifet değil demeye çalışmıyorum, umutlu olmanın gözle görülür, nefes gibi içe çekilir sebeplerini yaşamışlığımız var hep birlikte. Vapur’daki gibi “çılgınca koşuşarak eğlendik, hiç tanımadığımız insanlarla kucaklaşıp öpüşüyor, dirsekleşiyor, zıplayarak bir ağızdan marşlar söylüyor” isek “Sanki bugüne değin yasaklanmış ama yüzyıllardır özlenmiş bir bayramı kutluyor” olduğumuzdan değil midir?

Vapur öyküsünün yer aldığı Gecede 1968’de yayınlanmıştı ve Leyla Erbil hazirandan iki ay önce, son röportajlarından birinde, belki sonuncusunda, yine şöyle konuşmuştu: “Başımıza çöreklenen dini araçsallaştırarak insanlarımıza göz açtırmaz olan gaddarların varlığına karşın, bugünlerin geçici olduğunu yalan dolanla bir halkın sonsuza kadar tutsak alınacağına inanmıyorum. bu yüzden umudumu yitirmedim.” (6 Nisan 2013, Hürriyet)

Alınmayacak, ne güzel söylemiş, artık da cümle alem gördü.

Güzel kadından bize kalan nice kitabı var, adını Kalan koyduğu ister istemez bugünlerde daha çok aklımıza gelecek. Kendi hayat hikayesiyle İstanbul’un ve medeniyetin tarihini birlikte örerek, kalanın hepimize kalan olduğunu söyleyen oydu. Çocukken annesine sorduğu soruyu yıllar sonra kitabına koyuşu ondan olmalı:

“biz halk mıyız?” dedim ben,
“halkız ya ne sandın!”
“halk olmak kötü bir şey mi?”
“neden kötü olsun be yavrum, neler sorarsın sen?”
“ama halktan daha iyi bir şey olmak var mı?”

Bir çocuk, kadın, aydın, her neyse insan olarak bu kadar çok kendisinden söz eden ama içine dönmek yerine bu kadar çok yaşadığı toplumun sosyalliği, politikası, kültürü, yaşayışı içinde kendinden ve her şeyden söz eden bir yazar daha bulmak, kolay olmayacaktır. Boğazı marşlar söyleyerek turlayan ve teslim olmayan şehir hatları vapuru gibi ve güçlü, mücadeleci, sorgulayan karakterleri misali. İsyanın Leyla Erbil’le birlikte akla gelmesi, içeriği kadar biçimindendir de, dili kurcalaması bir yana, noktalama işaretlerine varana kadar ezberleri bozmaktan kaçmaması bundandır. Bilgisayarlara virgüllü ünlemler ve türevleri konsa, yazarların anlatım zenginliğine kavuşup okurları “insana bakarken” “daha başka bir algılamaya yönelteceklerini” söyler Zihin Kuşları’nda.
Katıldığı son 1 Mayısların birinde çekilen fotoğrafına baktıkça en Leyla Erbil haliyle karşısında görüyor insan sanki onu. Yüzünde maske, elinde limon, gözünde güneş gözlüğü, parmağında yüzükler, tırnağında oje, ceketinin önü ilikli. Bayramlıklarıyla 80’lik bir devrimci. Güneş vurmuş, polis biber gazı sıkmış ve yüzünü kapattırmışlar ona. Kaşlarının hafif çatık olduğu anlaşılıyor en fazla. Başka yüzlerde kaygının, yorgunluğun, bekleyişin okunduğu fotoğrafta, onun yüzünün ifadesini seçmek güç. Anlaşılmıyor pek. Kimse ne Leyla Erbil’in kolay olduğunu, ne kitaplarının kolay anlaşıldığını söyledi zaten. Devrimci olduğuysa hemen ilk bakışta söylenebilecek olan, gücünün son damlasına kadar mücadeleden geri durmayan, “Halktan daha iyi bir şey olmak var mı?” diye soran biri.

Kalan’ın son cümlelerine kulak vermeden onu anmak, eksik olur: “Böylece sonuna kadar üçümüz bir arada onun gelmesini beklesek,,, kimin dese rosa,,, devrimin desem,,, devrim mi!? diye şaşsa,,, hâlâ mı dese,,, evet hâlâ desem,,, öyle ise bir şeyler yapmaya başlamalıyız dese rosa,,, olur yaparız değil mi zeyyat desem,,, elbette yaparız ölmedik ya dese...”

Ölmedi Leyla Erbil, “ölmedik ya” diyenleri oldukça ölmeyecek.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...