Amasız fakatsız darbe karşıtlığı!
Fotoğraf: Envato
Mısır’daki ordu darbesi, Gezi direnişini de kendisine yönelik bir sivil darbe girişimi olarak okuyan Hükümetin fena halde şirazesini bozdu. Başbakan Erdoğan “Bu bir darbedir” demeyeni dövecekmiş gibi davranıyor. Dahası Mısır’daki darbenin ardından demokrasi- laiklik- Batılılık arasında akla ziyan kontrastlar icat ediyor. AB’ı, ABD’yi, BM’i telefonla arayarak Mısır darbesine karşı tutum belirlemelerini istiyor; onlar bunda ayak sürüdükçe de iki yüzlülüklerinden dem vuruyor. Batı devletlerinin, süper güçlerin darbe ve demokrasi konusundaki kriterinin pek sağlam olmadığı defalarca kanıtlandı ama Mısır’dan yola çıkarak darbenin seküler-Batıcı bir zihniyete içkin olduğu gibi saçma bir sonuç çıkarmak travmatik bir geçmişin ötesine geçememek anlamına geliyor. Ve o zaman S. Arabistan’ın Birleşik Arap Emirliklerinin darbeyi kutlamasını izah etmek zorlaşıyor, doğal olarak.
RefahYol Hükümetini düşüren 28 Şubat darbesinin travması az buz bir şey değildi, doğru. Ama bu, darbeden mağdur olmuş AKP kadrolarının on küsur yıldan fazla uyguladığı politika da 28 Şubatın açtığı yoldan ilerledi. Toplumun laikler ve dindarlar olarak ikiye bölünmesi, bu eksende kamplaştırılması generallerin tercihi değildi sadece. 28 Şubat zihniyetinin kurumlaşmasında bizzat Başbakanın da rolü vardır. Tam da o yüzden Gezi’yi Müslüman hükümete yönelik bir laik-batıcı bir komplo girişimi olarak görmeyi tercih etti.
Mısır’daki gelişmeler ise basitçe iki ülkenin birbirine benzerliğinden çok, ılımlı İslam Projesi kapsamında aslında bölgeye de bir “28 Şubat konsepti”nin biçildiğini gösteriyor. Tahrir ve Adeviye bu kamplaşmanın iki simgesidir. Fakat darbenin sadece Müslüman Kardeşlere yapıldığını söylemek yeterince açıklayıcı olmayacaktır. Asıl darbe 25 Ocak 2011’de yine ordu müdahalesi yüzünden tamamlayamadığı özgürlük mücadelesini kaldığı yerden devam ettirmek isteyen Mısır halkına yapıldı. O zaman bu halk, yönetime el koyan ordu ve ordu sırtında iktidara gelen Mursi için “Devrimimizi çaldılar” diye serzenişte bulunmuştu. Halk ikinci girişiminde de daha ileri gidemedi; ufkunu Mursi’nin gidişiyle sınırladığı için ve harekete bir program belirleyemediği için bir diktatörü daha devirmiş olmanın sevinciyle Tahrir Meydanı’ndan ayrıldı. Müslümanların sadece Müslüman Kardeşliğe mündemiç olduğunu sananların Tahrir Meydanı’nda bayrağı seccade yaparak namaz kılan kadınları görmeden bütün dünyanın Müslüman düşmanı olduğunu ilan etmek de bizimkilere ve MK’ye kaldı.
28 Şubat konsepti dost-düşman ikilemiyle yönetmenin Ortadoğu’daki tuhaf bir tezahürüdür, evet. Daha dün Gezi Parkı’nın etrafına Jandarma Birliklerinin yığılmasını darbe-komployu önlemek için meşru gören bir Hükümetin de darbenin, tıpkı eleştirdiği Batı gibi “bağzı”sını doğru, kendisinin özne olduğu bazısını ise yanlış bulduğu söylenebilir. Erdoğan’ın “Valiler, önce polisleri, yetmezse jandarmayı çağırabilir, eğer olaylar yayılırsa askeri güçler de görev yapabilir” diyen Arınç’ı görevden almadığına bakılacak olursa onun darbe karşıtlığının da ilkeli ve pek de tek yüzlü olduğu söylenemez. Libya sorunundaki tutumu ise yarın bir kırmızı telefon trafiğiyle Mısır politikasında kendisini nerede bulacağını da meçhul kılmıyor. Müslüman Kardeşliği, ABD direktiflerinin karşısında yıkılmayacak kadar sağlam bir yoldaşlık sayılmaz çünkü.
Herkesten amasız, fakatsız Mısır darbesini kınamasını bekleyen Başbakanın kendisi bile ne darbeyi ne demokrasiyi amasız konuşamıyor; amadan sonra cümleyi “hep bana Rabbena” diye tamamlamak zorunda. Dört yılda bir yapılan seçimlere sığdırılmış; seçilenin geri çağırılamadığı, karar alma süreçlerine dahil olmayı ve iktidarla pazarlığı kolaylaştıran sendika ve örgütlerin tasfiye edildiği bir demokrasiye Erdoğan bunu sahiden demokrasi sandığı için yetmez ama evet mi diyeceğiz.
Demeyeceğiz; Mısır’a yaptığımız gibi; bütün darbeciler ve seçilmiş/atanmış diktatörler cehennemin dibine ve halk iktidara diyeceğiz.
- Hatay’da geliyorum diyen deprem! 22 Mart 2024 04:58
- Yoksullaştır ve yardıma muhtaç et! 17 Mart 2024 05:07
- Ama şu ama bu… 15 Mart 2024 04:46
- Ölümle yaşam tertibi arasında kadın 08 Mart 2024 05:10
- Kalkınma planları ve programlarında kadın: Bir beşeri sermaye 03 Mart 2024 05:20
- TOKİ’zedeler ve istismar 01 Mart 2024 04:58
- Şeriat mı? 23 Şubat 2024 05:08
- Altında kan, aslında yağma var 16 Şubat 2024 05:10
- Halk bu işin neresinde? 10 Şubat 2024 04:51
- Türk Solu mu? 03 Şubat 2024 04:56
- Ufukta savaş var 27 Ocak 2024 04:48
- MESEM, çocuk öğüten makine 20 Ocak 2024 04:55