04 Temmuz 2013 11:41

Başka bir gazetecilik mümkün

Başka bir gazetecilik mümkün

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sanırım Gezi Parkı protestoları sırasında toplumca ilk kez bu kadar derinden idrak ettiğimiz iki şey var:
1-    Bizi yönetenler arsızca ve mütemadiyen yalan söylüyor.
2-    Ticari medya bizi yönetenlerin yalanlarına yardım ve yataklık yapıyor.
Gazetecilik onuru ve gazeteciliğe güven artık her zamankinden daha beter bir şekilde yara almış durumda. İşin en kötü yanı, iyi-etik gazetecilik ile kötü-ilkesiz gazetecilik arasında seçim yapma olanaklarımızın sınırlı oluşu. Bugüne kadar güvenerek okuduğumuz gazetelerin, izlediğimiz televizyon kanallarının aslında halktan gerçekleri gizlediğine tanıklık ediyoruz. Lakin, gerçeği öğrenmek için başka hangi medya kanallarına başvurabileceğimiz konusunda da mutabık değiliz.  
Avunulacak şey değil ama, demokratik katılımımız için gerekli olan bilgilere nasıl erişeceğimiz konusundaki bu karmaşık ruh hali, sadece bize özgü değil. İki gündür Belçika’nın Mechelen kentinde, “dünya gazetecilik eğitimi konferansı”nda bu konuları konuşuyoruz. Dünyanın 57 ülkesinden gelen 280 kişilik gazetecilik eğitimcisinin söylediklerine bakılırsa, onlar da bizimle aynı dertten muzdarip. Gazetecilikte teknolojik bir devrim yaşanıyor, gazetecilik hızlanıyor, içerik üretimi çeşitleniyor ve interaktif hale geliyor; ama gazeteciliğin kalitesi düşüyor. Bu durum nasıl düzelir?
Yüksek kalitedeki gazeteciliğin tanımını şöyle yaparız: Görülmesi, duyulması, bilinmesi, iyi anlaşılması gerekeni doğru zamanda ve ilkeli olarak habere dönüştürmek ve hızlıca yaymak. Dünyada bu işi layıkıyla yapabilen çok az kitle medyası var. Üstelik, onlar da iş modeli olarak kârlı değil. Bence dünyanın sayılı iyi gazetelerinden biri olan İngiliz The Guardian gazetesi, geçen sene 44 milyon Pound zarar etmiş. Ama gazetecilik sadece para için yapılacak iş değil. Gazeteciliği sadece bir iş modeli olarak görmek de yanlış. Çünkü, günümüzde görülmesi, duyulması ve anlaşılması gerekeni hızlı ve ilkeli aktarmak için bir servet harcamaya gerek yok. Gezi olayları sırasında bunun örneklerini gördük. Büyük medyanın hegemonyasının sosyal medya karşısında nasıl bittiğine şahit olduk.    
Mechelen’deki tartışmalarımızdan bir kez daha anladığım şu ki, kaliteli gazetecilik için ön şart açık toplum olmak. Bilginin ve verinin demokratik bir hak olarak kamuya açık olduğu toplumlarda yüksek standartta gazetecilik yapmak daha mümkün. Elbette o bilgiyi talep eden bilinçli bir toplum da gerekli. Bu nedenle, gazetecilik eğitimcileri olarak Mechelen konferansında en çok “veri gazeteciliği-data journalism” konusunu tartışıyoruz. Veri gazeteciliği, gazetecinin adeta bir sosyal bilimci gibi topluma ilişkin verileri (rakamları, istatistikleri, tabloları) sistematik şekilde inceleyip, o veri üzerinden yeni haber hikayeleri yaratması demek. Örneğin, bugün Türkiye’de sağlık, emniyet, eğitim, güvenlik, silahlanma, çevre, sosyal güvenlik, savunma ve bürokrasi için yılda kaç para harcanıyor bilen var mı? Kendi evimizin bütçesinin her detayını biliyoruz, ama hepimizden toplanan vergilerle dönen devlet bütçesinin detaylarına hakim değiliz. Milletvekillerinin maaşları, harcırahları, seyahatlari, sağlık harcamaları, asistanlarının  ödenekleri, arabalarının benzini, vergisi, şoförü vs. için ayda/yılda ne kadar para harcıyoruz? Bilgimiz yok. Daha sayılabilecek pek çok kamu harcamasına ilişkin bilgimiz yok. Çünkü, bu konulara ilişkin verilere ulaşamıyoruz. Halbuki hem bu bilgilere hem de onu analiz edip bize anlamlı sonuçlarla aktaracak gazetecilere ihtiyacımız var.
 Veri gazeteciliği, Amerikalı ve Avrupalı meslektaşlarımın anlattıklarına bakılırsa, özellikle yerel medyada yaygın olarak kullanılıyor. Biz kimiz, nasıl yaşıyoruz, nasıl sosyalleşiyoruz, komşularımızla ilişkilerimiz nasıl, komşumuzun kimlik aidiyetine saygılı mıyız, sosyal dayanışmaya açık mıyız, toplumsal olaylara nasıl bakıyoruz, umutlu muyuz, ne yer, ne içeriz?.. Bütün bu soruların cevabını veri gazeteciliğiyle vermek mümkün. Ve bu imkan, küçük okur kitlesine seslenen yerel medya için hem içinde bulunduğu toplumu tanımak, hem de onu anlatmak için çok önemli fırsat. Aynı zamanda, ulusal ölçekte, kamu harcamaları, devlet ihaleleri, nüfus hareketleri gibi konularda veriye dayalı gazetecilik yapmak ve halkı bilgilendirmek mümkün. Mesela 2009 yılında İngiltere’de Daily Telegraph’ın patlattığı milletvekili harcırahları skandalı gerçek bir veri gazeteciliği örneği. Halka açık verilere internetten ulaşan gazete, bu verileri toplayıp çıkartarak (tasnif ederek) vekillerin halkın parasını nasıl kendi menfaatleri için kullandıklarını ortaya koydu. Bu haberler nedeniyle istifalar yaşandı. Bu yıl içinde Türkiye’de de haber olan Off-Shore Leaks (İngiltere’ye bağlı Karayip adalarındaki gizli hesaplar) haberi de yine veri gazetecilerinin marifetiydi.
Kısacası, gazetecilik eğitimcileri ve akademisyenleri olarak veri gazeteciliğinin müfredatlara girmesi ve derslerde uygulanması gerektiği konusunda mutabıkız. Ama bu işin onurlu gazetecilerle, az çok şeffaf toplumlarda hayata geçebileceğinin altını çiziyoruz. Okurun ve haber izleyicisinin de haberlere sağlıklı bir şüpheyle bakmasının, hüküm vermeden önce medyadan gelen bilgiyi ikinci bir kaynaktan kontrol etmesinin ve haber içeriklerine katkıda bulunacağını düşündüğü verileri sosyal medyada paylaşmasının önemine dikkat çekiyoruz. Artık gazetecilik sadece gazetecinin işi değil. Okur, izleyici, kullanıcı, tüketici, ne derseniz deyin, o,  haber üretim sürecinde aktif rol oynayan bir aktör haline gelmiş durumda.
 Evet, artık gazeteciliği yenilemenin vakti. 2013 dünya gazetecilik eğitimi konferansının genel başlığı da bu zaten. Başka bir gazetecilik mümkün. Son iki gün içinde konuşulanlardan kendimce aldığım ders şu: Artık gazetecilik okullarında zorunlu istatistik ve data analizi dersleri açmanın vakti gelmiş de geçiyor.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...