Yanlış hesap
Fotoğraf: Envato
Başbakan Gezi Parkı direnişini bertaraf etmek için on bir yılık iktidarında daha önce karşılaştığı krizlerde kullandığı yöntemi tekrarlamak istiyor. Yöntemi şöyle, iktidarım tehdit ediliyor, o halde direneyim, geniş kitlelerin desteğinin arkamda olduğunu göstereyim, beni destekleyen medyayı sonuna kadar kullanayım.
Bunun için İstanbul, Ankara, Adana ve Mersin konuşmalarını yaptı. toparlayabildiği kadar taraftarını bu konuşmalarda topladı.
Bunun için hafta sonu Ankara ve İstanbul’ da büyük mitingler organize etmeye çalışıyor.
Bunun için, herkesin gözünün içine baka baka “beş yalan” diye sosyal medyada afişe edilen iddiaları tekrar ediyor.
Hem seçmeninin Gezi direnişi konusunda tereddüdünü giderip, kendi etrafında toplamaya çalışıyor, hem de onlara bir tehlike, düşman gösterip büyük mitinglerde sokağa dökmeyi planlıyor.
Bu taktik daha önceki krizlerde işe yaramıştı. Fakat, bu kez eskisi kadar işe yarayacağı şüpheli. Çünkü, o zaman karşısında partisini kapatmaya çalışan Anayasa mahkemesi, darbe yapmaya çalışan askerler, cumhurbaşkanı seçtirmemeye çalışan ulusalcılar vb. vardı. O krizlerde Erdoğan muhataplarının karşısına sadece kendine oy veren ya da “Kızlarımıza türban taktırmıyorlar” mağduriyet söylemi ile kendini destekleyen kitleler dikilmemişti. Askeri vesayete karşı çıkan, darbelerden usanmış, daha fazla özgürlük ve demokrasi isteyen kitleler de doğrudan ya da dolaylı Erdoğan’ın muhataplarına karşı durmuştu.
Şimdi durum farklıdır. Şimdi Erdoğan’ın karşısında darbeciler, 12 Eylül savunucuları yok. Şimdi Erdoğan’ın muhatapları daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi diyen milyonlar. Erdoğan’ın Gezi parkı direnişçilerine karşı mağduriyet edebiyatı yapması komik oluyor. Bir taraftan ne kadar güçlü olduğu ile övünürken, yüzde ellinin arkasında olduğunu iddia ederken ve on bir senedir iktidardayken, on binlerce polisle Türkiye’nin bütün illerinde on beş gündür halka saldırırken hâlâ mağduriyet edebiyatı yapması kimseye inandırıcı gelmiyor.
Erdoğan, en kötü zamanında bile Ankara ve İstanbul’da birkaç yüz bin kişi toplayabilir. Ama, bu Erdoğan’ın arkasında yüzde ellinin durduğu anlamına gelmez. Ne kadar yalana başvurulursa bulunulsun, ne kadar mağduriyet edebiyatı yapılırsa yapılsın, en kapalı gözler dahi, en bağnaz AKP taraftarları dahi on beş gündür Türkiye’yi gaza boğanın kim olduğunu görüyor. Kimin saldıran, kimin mağdur olduğunu görüyor. Meselenin din kavgası olmadığını fark ediyor. Cumartesi ve pazar günü AKP mitinglerine gidenlerin pek çoğunun kafası dahi karışık olacaktır Erdoğan’ı dinlerken.
Erdoğan bütün diktatör ya da diktatörlük heveslisi liderler gibi arkasını iyi göremiyor. Arkamda yüzde elli var derken, giderek arkasında sadece onun iktidarından nemalanan çıkarcılar, oportünistler kaldığını, kalacağını göremiyor. Arkasındaki fırsatçılar belki de peşini birer ikişer bırakan kitlelerin görünmesini engelliyor.
Erdoğan’ın on bir yılık yükselişi sona ermiş, iniş günleri başlamıştır. İniş hızlı mı olacak, yavaş mı bunu halkın mücadelesinin ulaşacağı boyut ve Erdoğan ve AKP kurmaylarının, gelişmeleri doğru anlayıp anlayamayacağı belirleyecektir.
- Şaşkın ördek 23 Nisan 2024 04:32
- Barış ne zaman gelecek? 16 Nisan 2024 04:47
- Sosyalistlerin seçim çalışması nasıl olmalıdır? 09 Nisan 2024 04:42
- Seçim dersleri 02 Nisan 2024 04:47
- Moskova katliamı 26 Mart 2024 05:38
- Büyük Birader bizi gözetliyor 19 Mart 2024 04:39
- Küçülemeyen devlet 12 Mart 2024 04:52
- Etkisiz hale getirmek 05 Mart 2024 04:48
- Her şey rant için 27 Şubat 2024 08:49
- Hem yasa koyucu hem yürütücü hem de hakim 20 Şubat 2024 04:48
- İşkenceyi ve işkenceciyi aklamak 13 Şubat 2024 04:40
- Böyle demokrasi olmaz 06 Şubat 2024 04:46