14 Mayıs 2013 10:14

Taksim'den Reyhanlı'ya bir arpa boyu yol

Taksim'den Reyhanlı'ya bir arpa boyu yol

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Daha on gün önce İstanbul’un büyük çarşısı Taksim Meydanı’nda, inşaat gerekçe gösterilerek yasaklanan 1 Mayıs kutlaması bir devlet terörü sahnesi haline gelmişti. Ortasından bir deniz bir de Haliç geçen şehirde görülebilecek muhtemel toplumsal olaylara, köprüler açılarak, deniz ve karayolu ulaşımı engellenerek nasıl müdahale edilebileceğinin tatbikatını yaptı Hükümet. Çarşının, ortasında yükselecek alışveriş merkezi aşkına 1 Mayıs’a ve emekçilere kapatılması, AVM’lerin, simgesi haline geldiği neoliberal sürecin er geç açığa çıkaracağı toplumsal enerjiyi zor yoluyla bastırma provasının konusu haline geldi böylece. Şimdiye kadar dış politikanın sıfatı olarak kullanılan proaktif sözcüğünün, 1 Mayıs’tan itibaren kentin kritik noktalarını kontrol etme yoluyla muharebe yönetme sanatını döktüren Hükümetin iç politikada da artık elzem bir tercihi olduğu görülüyor. Kendi çarşısını şimdiden kontrol eden dünyanın çarşısını da eder!
Reyhanlı’nın çarşısında iki aracın bir buçuk dakika arayla patlattığı ve 50’ye yakın kişinin ölümü, çok sayıda insanın yaralanmasıyla sonuçlanan bombaların da Davutoğlu’nun, dünyanın çarşısına kurulacak metaforik ve devasa AVM pastasından irice bir dilim kapma hülyası üzerine kurulu proaktif dış politikasıyla ilgisi var. Kamuoyu bu lanet hadiseyi kim gerçekleştirdi diye kafa patlatıp dururken Taksim ile Reyhanlı çarşısı arasındaki yol bir arpa boyuna kısaldı bile.
Çin’den Ortadoğu’ya ve oradan Avrupa’ya, Kafkaslardan Balkanlara ve oradan yine Avrupa’ya uzanan enerji nakil hatları, bölgedeki petrol yatakları, el değmemiş sermaye birikim alanları ve muhtemel pazarlar şiddetli bir çatışmanın odağında duruyor ister istemez. Ama sadece bu değil, Türkiye gibi, neoliberal sistemin palazlanan ülkelerinde uluslararası sermayenin rant kaynağı olarak tespit etmediği tek santimlik bir toprak parçası kalmadı. TPAO’nun özelleştirilmesi ve nükleer enerji santralinin kurulması gündemde.
Büyük kentlerin çarşılarının AVM’lere boğulması ya da çarşının külliyen AVM’ye dönüştürülmesi de, bu pazar hareketliliğine zemin yaratmaya yönelik proaktif telaşın küçük ama simgesel bir karşılığı aslında. İstanbul başta, Türkiye’nin kentleri ve kırı toptan dönüşüyor; Beşir Atalay buna sessiz devrim diyor; Başbakan büyüme…
Bütün bu altüst oluş sırasında küçük bir çarşıyı karıştırmanın, Reyhanlı çarşısında patlayan bombaların lafı olmaz mı? Olur. Reyhanlı katliamı Büyük Ortadoğu çarşısındaki zücaciye dükkanına destursuz dalma arzusundaki fillerin iri cüsselerini sığdırabilecekleri genişlikte yol açmak için yapılan provokatif bir  manevradır. Başbakan ve Dışişleri Bakanı birkaç yıldır Suriye’ye bir an önce müdahale yapılması konusunda uluslararası ortamlarda az dil dökmediler. Rusya-ABD çıkarlarına sıkışmış Suriye-İran çarşısında ne olursa olsun boy gösterme arzusu mevcut restleşmelerin ortasındaki çocukça bir çırpınışa dönüştükçe “proaktif dış politika” söylemi doğal olarak provokasyona büyüyecekti. Perşembenin gelişi buralarda çarşambadan bellidir.
Peki bu emekçiler savaş politikalarına karşı çıkmayacaklar mı? Çıkıyorlar. Peki işçiler taşeronlaştırmaya, esnek çalışmaya, güvencesizleştirilmeye karşı çıkmayacaklar mı? Çıkıyorlar. Bu halk demokrasi için sokaklara dökülmeyecek mi? Dökülüyor. İçerideki çarşı kaynıyor ve karışık aslında. Daha da kaynayacak görünüyor. “Sessiz devrim”in  ortasında halk, proaktif olarak ciddi bir tepki biriktiriyor. Sessizlik uğultuyla büyüyor. Reyhanlı bunun tuzu biberi oldu. Başbakan demiş ki, Biz Suriye işine karışmasak da bizim büyümemizi çekemeyenler yaptı bu işi. Belki, ama daha da büyümek isteğinin sonucu olduğunu düşünmek daha akla yakın geliyor.
Bu büyüme halkların büyümesi değil, ufuktaki savaş halkın savaşı değil. Bu, bu kadar açıkken evdeki hesap çarşıya uymaz elbette.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa