08 Mayıs 2013 11:07

Alçak mı, çukur mu?

Alçak mı, çukur mu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Masal masal matitas…
Şehrin büyük meydanlarından birinde büyük mü büyük bir çukur varmış. Bu çukura her gün üç beş kişi düşüp telef olur ya da hastaneye karga tulumba, yayan yapıldak yetiştirilirmiş. Masal ya da fıkra bu ya, günün birinde şehrin ileri gelenlerinden ikisi ve bizim Temel bir “çukur zirvesi” için toplanmışlar. Önce ak sakallı ekabirlerden biri almış sözü:
“Çukurun yanında bir ambulans bekletelim, düşenleri tez elden hastaneye yetiştirsin.”
Sonra ikinci akil buyurmuş:
“Çukurun yanına bir hastane yaptıralım, düşenleri hastaneye yetiştirmek için zaman da yitirmeyiz.”
Söz Temel’e gelince bizimki de şöyle demiş:
“Bu çukuru kapatalım, hastanenin yanına yeni bir çukur açalım, düşenleri hastaneye yetiştirmek daha kolay olur.”
***
Kimse çukura düşmedi ama bu 1 Mayıs’ta hastaneler nedense hıncahınçtı. Temel’in aklına uyup çukuru Şişli Etfal Hastanesinin bahçesine açtılar. Sabahın köründe Şişli’de, Beşiktaş’ta başlayan “asayiş işgali”, yine Beşiktaş Meydanı’nda gazla suyla bitti. Üstelik bayram bitmiş, bayramcılar köyüne yurduna dönecekken… O ünlü 15-16 Haziran’dan sonra şehir ilk kez bu kadar ablukadaydı. Köprüler açıldı, barikatlar kuruldu, sokaklar kapatıldı.  
Ne diyordu Eluard: “Kapılar tutulmuş neylersin /neylersin içeride kalmışız/yollar kesilmiş/ şehir yenilmiş neylersin /açlıktır başlamış/ elde silah kalmamış neylersin/neylersin karanlık da bastırmış /sevişmezsin de neylersin?” Kapılar tutuldu, yollar kesildi, şehir yenildi. Hep açlığımızı istiyorlardı. Sevmek, sevişmekse bu ülkede çoktandır yasaktı. Bu yüzden Kara Eylül’den hemen sonra “Elleri Var Özgürlüğün” şiirinde “Öpüşmek yasaktı bilir misiniz, /Düşünmek yasak, /işgücünü savunmak yasak!” demiyor muydu Oktay Rifat da?
İş gücünü savunan on binler, yine Taksim’i istiyorlardı. Olmadı. İktidar, önümüzdeki yılların provasını da yaptı. Ancak Başvekil, ağzından baklayı 1 Mayıs’ın ertesinde çıkarıverdi: “Taksim, sermayenin pazar yeri, seneye Kadıköy de yasak!” AVM, ATM, AKP… Sermaye, sömürü… Bu yıl ulaşım çukuru, seneye Kışla çukuru… Bizans’ta oyun çok. Ya Osmanlı da… Kuyucu Muratları kim unutabilir?
Zoruma gidiyor, gençliği İETT’de işçilikle geçmiş yoksul bir halk çocuğunun bu denli işçi düşmanlığı. Ülkü Tamer, Özal için söylemişti: ”Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.” Ben de diyorum ki, insan hem geveze hem kekeme oldu mu fena! Atasözlerinin bilgeliğine inanırım: Ağaca balta vurmuşlar, “sapı bedenimden” demiş. Ülkeyi onlar yönetiyor. Zamanın ruhu, ne diyelim! Ya da zamanın dini: “Para.” Mekanın amiri de mutluydu. İşini iyi yaptığını sanan her insanın vicdanı rahattır, tertemizdir. Kullanılmayan hiçbir şey kirlenmez çünkü. Dilan kızın ameliyattan sonra gözünü açar açmaz sorduğu şu soru, hangi vicdanı, hangi iktidarı paklayabilir ki? “Saçlarım yine uzayacak mı anne?” Asıl olan insandır.
Siyasi tarihe “ 1 Mayıs Vaka-ı Çukur” olarak kaydedilecek bu günde, Necip Fazıl’dan mülhem, şu sorunun da yanıtını yeniden arayacağız galiba. “Alçağın mı çukurun mu ölçüsü, düzeyi vardır?” Bir ülkede zulüm baş tacı edilmişse çukur, alçaklıktan yeğdir.   
Dün böyleydi, bugün de böyle. Osmanlı’da ilk 1 Mayıs’ı, tramvay grevlerini örgütleyen İştirak gazetesinin emektarı Sosyalist Hilmi, namı diğer İştirakçi Hilmi de Fatih’te Bozdoğan Kemeri’nin altında bir çukurda “kim vurduya” gitmedi mi?
Refik Halit Karay, “Tanıdıklarım” kitabında şöyle söz ediyordu İştirakçi’den: “ Ah, muhakkak ki o bir sosyalistti. ‘Ah, derdi, 1 Mayıs Bayramı…Onu amele ile beraber ne zaman yapabileceğim? Bu esnada bizim bayramlar gelirdi, Şeker Bayramları, Kurban Bayramları…Onu tebrik edenlere: ‘Arkadaş derdi, benim bayramım bir mayısta. O günü gel de koklaşalım!’Anadolu halkı bu garip cevaptan bir şey anlamaz, yan yan bakıp başını sallayarak bayramı bayramına uymayan bu acayip adamdan uzak kaçardı! (…) İşte, o gün nihayet geldi; İştirakçi, evvelsi gün işlemeyen vapurlara, tütmeyen bacalara ve depolarında uyuklayan tramvay arabalarına bakarak ve kırlarda şad ü handan dolaşan amelelerini seyrederek bir mayısı nihayet istediği gibi tes’it etti. Hem de paskalyaya ve açık havaya tesadüf etmek suretiyle ne şaşaalı bir tarzda!”
“Açık havada” “şaşaalı” kutlamak isterdik bu 1 Mayıs’ı da. Bırakmadılar. İştirakçi’nin düşü yine yarım kaldı. Artık gelecek bahara… Tacı değil, alnı ışır çünkü emeğin sonsuzca.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...