02 Nisan 2013 10:26

Fetret Meydanı'nda iki bayrak

Fetret Meydanı'nda iki bayrak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çözüm süreci esasen, şu ana kadar çözümsüzlüğe havale edilen Kürt sorununun bunca yıldır biriktirdiği özgürlük ve demokrasi talepleriyle birlikte konuşuluyor. Ancak, bu sürecin başlatılmasının nedenini sadece, Türkiye’nin öncelikli demokrasi sorunu olarak tanımlanmaya devam eden Kürt sorununun ya çözüm ya çözüm noktasına gelmesi oluşturmuyor tek başına. Öyle görünüyor ki, Türkiye burjuvazisi de çözüm sürecini kendi birikmiş sorunlarını çözme, bulunduğu sıkışıklıktan kurtulma imkânı olarak ele alıyor.
Erdoğan’ın Cuma günü CNN Türk’te eyalet sistemini savunmasını Meclis’in CHP ve MHP kanadı, Kürtlere verilmiş, üniter devleti parçalayıcı bir taviz olarak yorumlasalar da, bunun Kürtlerin demokratik özerklik talebiyle ilişkisi doğrudan değil dolaylı olarak kurulabilir.
Müzakere süreci Türkiye yönetici sınıfı için, aynı zamanda, idari ve siyasal yeniden yapılandırmanın da olanaklarını ve bunu yüksek sesle dile getirme fırsatı bulabildikleri bir zemini hazırladı. Herkes pekala farkında ki eyalet sistemi ile Başkanlık sistemi idari anlamdaki yeniden yapılanma paketinin olmazsa olmazları arasında yer alıyor. O yüzden Osmanlı’dan örnekler vererek eyalet sistemini savunurken, Başbakan, süreci kendi talepleriyle açan sınıfının hislerine tercüman oldu.
Türkiye AB’ın dayattığı Yerel Yönetim Özerklik Şartı’nın bazı maddelerini “Kürtler’in işine yarar” diye imzalamaktan uzun süre imtina etmişti. Şart, ağırlıklı olarak yerli ve yabancı sermayeye ve de ortaklıklarına merkezi bürokrasinin kontrolünden kurtulmuş, mevzuatla engellenmemiş yerel dolaşım ağlarının kurulmasını amaçlıyor. Dolayısıyla yerel ve bölgesel yönetimlerin, sermaye kuruluşlarının ve TÜSİAD, MÜSİAD gibi örgütlerin temsilcilerinin de karar organlarında bilfiil yer aldığı idari birimler haline getirilmesini öngörüyor. Bazı maddelerin imzalanmaması Şart’ın ruhuna uygun idari değişimler için adım atılmayacağı anlamına gelmiyor ama. “Kalkınma İktisadı” döneminden kalma, merkez ile yerel idare arasındaki iktisadi bağlantıyı sağlayan kimi kurum ve kuruluşların yavaş yavaş feshinin ardından kurulan Bölge Kalkınma Ajansları paralel bir kamu idaresi olarak sessiz sedasız işletilmeye başlandı. Çok yakın bir zamanda sözde, Yargıtay’ın yükünü azaltmak için kurulan Bölge İstinaf Mahkemeleri de yerel hukuk kurumlarının işleyişine dair deneyim biriktirmek üzere hayata geçirildi. Buna Büyükşehir Yasasını da ekleyebiliriz.
Merkeze karşı yükümlülükleri ve sorumlulukları en aza indirilmiş bu kurumların varlığı eski bedene dar geliyor. Sermayenin, yönetimlerinde, doğrudan söz sahibi olduğu bir tür “şehir devletleri” biçimindeki idari yapılanma kapsamında bir numaralı sosyal ve siyasal aktör haline gelmesini öngören neoliberal tasavvur, böyle yarım yamalak, tedrici aşamalarla gerçekleştirilme haliyle yetinemez noktaya geldi.
Başbakan eyalet sistemi ile Başkanlık sistemi tartışmasını gevezelik olsun diye ya da sonsuza kadar Türk siyasi hayatına hükmetme arzusundan açmadı. Sermaye sahibi sınıf ne merkezde ne yerellerde bürokratik “imza süreçleri”nin zamana yaydığı, hız kestiği bir işleyiş istemiyor. Bu yüzden, yürütmenin de yasamanın da bu sınıfın organik temsilcileri tarafından üstlenilmesine elveren, değilse bile mevcut sistemdeki dolayımları kaldıran siyasi ve idari bir dönüşüm talep ediyor. Sıkışmışlık duygusunu üreten de bunun hala gerçekleşememiş olması. Davutoğlu bu geçiş dönemine fetret devri diyor ve “yeni siyaset anlayışı fetret devrini yok ettiğinde ayağımızdaki prangalardan biri kalkacak” diye ekliyor.
Çözümden burjuvanın beklentisi böyle ve süreci de beklentisine uygun yönetmeye çalışıyor. Bu nedenle “süreç” Türkiye egemen sınıflarının kendi taleplerini yüksek sesle dile getirebildikleri bir bayrağın altında toplandığı meydan haline getirildi.
Madem bir meydan var; Türk ve Kürt emekçilerinin de burada demokrasi için birleşmesi şart.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa