17 Mart 2013 12:56

Barışta 'Ben bilmem beyim bilir' olmaz

Barışta 'Ben bilmem beyim bilir' olmaz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçmişini, yaşadıklarını, zorlandıklarını, itiraz ettiklerini, mücadele ettiklerini yanlarına alıp rengârenk girdiler alanlara. Sürülüp geldikleri şehir kenarlarından merkezlere akarak kendine benzerleri, dilini konuşanları, aynı acıdan geçmişleri bulup iki çift laf etmekti bazen Newroz’a gitmek. Çocuklarına yoksulluğun, aşağılanmanın ve gadre uğramışlığın dışında bir varoluş gösterebilmenin mekânıydı. Zalim Dehak’a karşı ayaklanma mitini günümüze bir mücadele gerçeği olarak taşımak, “zulmün olduğu her yerde yeniden ayaklanalım” demekti. Varlık bilincinin ve iradeyi göstermenin adı Newroz’du, ve Newroz en çok kadınların bayramıydı.
Tam da bu nedenle her Newroz’da bir ulusu aşağılamanın ve yok saymanın nesneleri haline getiriliyordu Kürt kadınları. Daha geçen Newroz’da haber bültenlerinden yansıyan Kürt kadın imgelerini hatırlayın; Newroz’a giden çocuklarını elinde terlikle kovalıyormuş gibi gösterilen Kürt kadını,  eyleme katılan kızını almak için gelen annenin Sebahat Tuncel’e tokat savurduğunu ballandıra ballandıra anlatan gazeteleri düşünün.  Yaratılan “Cahil, geri kalmış kadın” imgelerini düşünün. Düşünün kadın gerillalara atfedilenleri, kadın milletvekillerine yapılan aşağılamaları, sokak ortasında uygulanan şiddeti…
 Bu yıl başka bir şey oldu… Devlet erkânı barış ve kardeşlik mesajlarını verirken kadınların adlarını geçirdi. Başbakan Erdoğan 8 Mart konuşmasında  “Ben hanım kardeşlerimden çok şey bekliyorum.  Bu mücadelede sizin gücünüzü hisseden, gören, bilen bir Başbakan olarak sizden özellikle bu desteği bekliyoruz” dedi.
Bunca mücadele vermişken, bunca şey yaşamışken mesele sadece “destek olmak”la sınırlı kalabilir mi peki kadınlar açısından?   
“Destek olmak” dediğin güç sağlamak, yardımcı olmak, yani bir nevi “haddini bilmek”, “ben bilmem beyim bilir”  pozisyonunda kalmak değil mi?  
Savaşı yaparken “milli menfaat uğruna” kadınlardan susmalarını ve ne eylerlerse destek olmalarını isteyenler, yeri geldi mi kadınlar üzerinden siyaset yapıp yeri geldi mi sesini bastıranlar, barışı yaparken de aynı şeyi istiyor.  
 Barış, tek bir masaya endekslendiğinde ve o masada egemeni temsil eden güç şartsız koşulsuz destek istediğinde onun barışı savaşı taklit eder. Tıpkı savaşın diğer muhatapları olan işçiler, emekçiler, yoksullar, öteki sayılanlar gibi kadınlar da bu taklit barışın muhatabı görülmezler.
İzmir Kadın Platformu, Newroz öncesi İzmir’de Göztepe-Karşıyaka maçını bahane eden ırkçı söylemleri protesto ederken Kürt kadınlara yönelik saldırılara ve tehditlere tepki gösterdi. “Barış sürecine girilen bir ortamda, her vesile ile ‘bölücülük ve terör’ tehdidi ile halkların kardeşliği yerine düşmanlığını körükleyenlerin öfkesi ve nefreti elbette ki en zayıf gördükleri gruplar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Kadınlar sadece aile içinde değil, özgür bir yurttaş olarak toplumsal yaşamın her alanında şiddetsiz bir hayat sürmek istiyor. Bu yüzden kadın sözünün de yer alacağı bir barış istiyor” dedi kadınlar.
Fanatizmin şovenizmle, şiddetle ve erkek egemenliğiyle bağını kuran, bunların hepsinin de savaş sürecinde taçlanarak “en doğal ezilen kadına” yöneldiğini bilen kadınların deneyimlerine barış sürecinde çok ihtiyacımız var.
Meseleleri savaşı taklit etmeyen barışın, toplumda hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir tartışmayı olanaklı kılması olduğundan, kadınlar destekçilik rolünü reddediyor, muhatap görülmek istiyor.   
Ve tam da bu nedenle Newroz bugün sadece Kürt kadınların değil diğer uluslardan kadınların da barış için varlık, irade ve muhataplık günü… Kutlu olsun! 

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa