Devlet ve özgürlükler
Bizim memlekette hak ve özgürlükler için mücadele alanında bir gariplik var. Özellikle basın ve hukuk camiasında çarpıklık üretiliyor, teşvik ediliyor. Hak ve özgürlükler mücadelesinde karşınızdaki güç, mücadele ettiğiniz güç kraldır, senyördür, padişahtır, devlettir. Ve, geçerli, yürürlükteki hukuk sistemidir.
Basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü ve diğer hak ve özgürlükleri kısıtlayan devlettir. Devlet dediğimiz erkin içindeki hükümet, yargı, hukuk sistemi, bürokrasi, idare vs. dir.
Bizde, gerek ulusalcı kesimler, gerekse İslamcı kesimler ise hak ve özgürlüklere ilişkin eleştirilerini iktidar ve muhalefette olmalarına göre şekillendiriyorlar.
2002’den önce muhalefette olan İslamcı kesim yargıdan, bürokrasiden ve basından şikayet eder; bu güçlerin özgürlükleri kısıtladığını ileri sürerlerdi. Örneğin, onları yargılayan mahkemeler ve yargılandıkları hukuk düzenlemeleri antidemokratikti. Ulusalcı kesimler ise diğerlerinin yakındıklarını savunur, İslamcıların yargı, bürokrasi ve basını ele geçirmeye çalıştıklarını iddia ederek, bu kalelerin düşmemesi için ellerinden geleni yaparlardı.
Son yıllarda ise İslamcıların 10 yıl önce şikayet ettiklerinden bu kez ulusalcılar şikayetçi. Mahkemeler, basın, hukuk sistemi, bürokrasi hepsi onlara göre cemaatçi, ulusal bütün kaleler düşmüş…
İnanın, üç sene sonra ulusalcılar iktidar olsa, üst düzey kadrolarda yapacakları bazı değişiklikler ile, bugünkü kanunları ve bürokrasiyi kullanarak İslamcıların canlarına okuyacak ve bu kez İslamcılar bugün ulusalcıların söylediklerini söyleyecek, aynı şeylerden yakınacaklardır.
Ulusalcı-İslamcı, merkez sağ-sosyal demokrat tahterevallisinde her iki kesimin de hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına ses çıkarmayıp, desteklediği kesimler de var elbet: İşçi sınıfı ve emekçiler, Kürtler, Aleviler, azınlıklar, kadınlar, gençler vd. Ezilen ve sömürülenlerin, yani büyük çoğunluğun, yani halkın hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması hususunda değişerek iktidar ve muhalefet olan yukarıdaki kesimler her zaman birlikte hareket ederler.
Hak ve özgürlükler için gerçekten mücadele edenler ve kazanılmış bütün hak ve özgürlüklerin asıl sahipleri ise halktır. Yönetilenlerdir.
Bütün bunlar neden aklıma geldi ve yazdım?
Hafta sonu İstanbul Barosu bir genel kurul topluyor. İstanbul Barosu Yönetimi hakkında savcılık bir soruşturma açtı. Haksız ve yasaya aykırı olarak açılmış bir soruşturma. Avukatlık Kanunu hakkında soruşturma açılan bir avukat baro yönetim kuruluna aday olamaz diyor. Bu hukuki düzenleme de aslında hukuka aykırı. Çünkü, kötü niyetle açılan bir soruşturma, soruşturma ve kovuşturma sonucuna bakmadan (Belki hakkında soruşturma açılan kişi beraat edecek) bazı hakların kısıtlanmasının gerekçesi oluyor.
İstanbul Barosu Yönetiminin uğradığı haksızlığı protesto ediyor ve hukuk dışı uygulamaya maruz kaldığı için bu konuda yanında yer alıyoruz. Ama, Baro Başkanı Ümit Kocasakal’ın KCK üyesi iddiası ile tutuklanan avukatlara (Ki onlar da henüz mahkum edilmemiştiler ve masumiyet karinesi gereği diğer baro üyesi avukatlarla aynı durumdaydılar) sahip çıkmamasını, ‘Ben o fotoğrafta yer almam’ demesini de unutamıyoruz.
Kanunlarda bir hak veya özgürlüğü düzenlerken; herkes, bütün yurttaşlar vs. gibi geneli ifade eden kelimeler kullanılır. Hak ve özgürlükler için mücadele edenler de, bu hak ve özgürlükleri sadece kendileri için değil de herkes için, en azından halkın tümü için isterlerse; hak ve özgürlükler daha kolay elde edilir sanırım.
Evrensel'i Takip Et