09 Mart 2013 12:25

Devletin aklı, milletin irfanı, milletin iradesi

Devletin aklı, milletin irfanı, milletin iradesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

 İnsanı diğer varlık türlerinden ayırt eden, belki de en belirleyici özü, onun görülmeyeni, ulaşılmaz kabul edileni, yok sayılanı, olanaksız denileni araştırabilme, keşfedebilme yeteneğidir. Yani insanın yaratıcılığıdır. Ve bu yaratıcılığın önünün sonsuza dek açılabilmesi için öncelikle tüm düşüncelerin çatışarak, yarışarak, biri diğerini çürüterek, birbirini geliştirerek birlikte var olabildikleri bir ortamın yaratılması gerekiyor. Düşünceyi sistemleştiren akılı üretme işlevini de esas olarak beynimiz yüklenmiş.
Beynin oluşumu, evrimi elbette temelinde biyolojik, doğal bir olgudur. Ancak bu gelişimin düşünceyi sistemleştiren aklın tarihsel ve toplumsal boyutuyla etkileşimi de belirleyicidir.
Toplumsal boyutuyla ele alındığında, beni en çok ürküten şey düşünceyi sistemleştiren aklı beyinden kopartarak doğada var olmayan, üretilmiş kavramlara dayandırmaya çalışan siyasi yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlarda despotizmin, otoritarizmin belkemiğini görürüm.
‘Devlet aklı’. Bir muhalefet partisi başkanı barışa yönelik çözüm sürecini eleştirirken “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin binlerce yıllık birikimle zenginleşmiş aklını (…) yeniden devreye sokmak mecburiyetindeyiz” demiş. Devlet nedir? Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasanın başlangıç bölümünde tanımlanan devlet midir? bu devletin çözüme ulaşacak aklı binlerce yıldır hangi birikimle zenginleşmiştir? bu soruları sormak bile abes; bizlerin her birimizin aklı bir anda siliniyor, yerine devletin aklı konuyor. Parti başkanına sorsak, ‘İnsan beynini yönlendiren, denetleyen teknolojiyi üretme girişimlerine ne diyorsunuz? Bu teknolojinin gerçekleşmesi mümkünse, bunu devlete bırakalım devlet aklını her bireye aktarsın, sorunlar çözülsün’, ne dersiniz? Parti başkanı sanırım muhalefette kaldığı sürece buna karşı çıkacak, iktidara gelirse sahiplenecektir. Çünkü devlet aklı kavramı devlet organlarına atanan ya da seçilenleri mutlak egemen karar sahibi kılmayı meşrulaştırmaya yönelik bir siyasi icattır. Devletin aklı varsa, devlet organlarının her biri bu aklı içinde barındırır ve organlara atanan ya da seçilenlerin her birinin atandıkları ya da seçildikleri anda beyinleri açılır içine devlet aklı yerleştirilir. Artık atanan ya da seçilen kişi bizler için neyin en iyi, en doğru, en gerekli, en yararlı olduğunu bilir olur. Devlet organları arasında hiyerarşik yapı kurulursa devlet aklı hiyerarşinin en tepesinde oluşturulur, böylece bizlerin bizler için en iyi, en doğru, en gerekli, en yararlı tek düşünceyi bir anda kavrayabilmemizin önündeki olası pürüzler de temizlenir.
Muhalefet partisi başkanı devlet aklı yanı sıra bir de “milletin derin irfanını” yeniden devreye sokma gereğinden söz etmiş. Böylece demokratik olmak istemiş. Çünkü devlet aklı milletin sezgilerini algılayan ve onun üzerine oluşturulan bir akıl oluyor. Yani bizler de, biz olarak değil de sosyolojik temelli bir başka siyasi icat olan millet kavramı içine tıkılsak da, dikkate alınmış oluyoruz!
İktidar ise farklı bir yol izliyor. Kendi düşüncelerini oylama yoluyla kabul ettirerek ‘milli irade’ ya da ‘millet iradesine’ dönüştürme siyasetini izliyor. Böylece toplumu oluşturan her bireyin, belli bir konuda ve belli bir anda kendi düşünceleri temelindeki tercihinin toplamından ortaya çıkan çoğunluk tercihi herkesin, hepimizin ‘milli iradesi’ oluveriyor, dokunulmazlık ve eleştirilmezlik zırhına bürünüyor.Yani iktidar muhalefetten farklı olarak, en azından şimdilik, aklı ‘devletleştirip’ milletin sezgilerine dayanan ve bizler için en iyisine, en doğrusuna, en yararlısına, en gereklisine karar veren organ haline dönüştürmüyor; iktidar bizler için en iyi, en doğru, en yararlı, en gerekli neyi görüyorsa onu toplumun oylamasına sunuyor ve bir konuda belli bir anda beliren çoğunluk tercihini ‘millileştirerek’ ‘milli iradeyi’ sorgulamaz, eleştirilemez tek karar organına dönüştürüyor.
Ve barışı getirecek çözüme seçimler-yeni anayasa oylaması sürecinde bu baskın siyasi çizgilerin mücadelesi temelinde ilerliyoruz.
Var olan anayasanın despotik özüne sıkıca sarılmış görünen her iki siyasi çizgiden de bizlere aklımızı ‘devletleştirmek’ ya da ‘millileştirmek’ yerine bireyselleştirerek kendi düşünce sistemimizi özgürce oluşturup, barış ve anayasa konusunda karar organı olabileceğimiz ortamı yaratmalarını beklemek zaten hayal olurdu.
Bu ortamı ancak biz kendimiz yaratabiliriz. Bugün değilse yarın.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...