09 Şubat 2013 09:34

Uzun tutukluluk süresi

Uzun tutukluluk süresi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Soru şu : Sanık hakkında tutuklama kararı verilmişse, tutukluluk hali en çok kaç gün, ay , yıl devam edebilir? Yargılama üç yıl, beş yıl, on yıl, on beş yıl devam eder de karar verilmezse tutukluluk da bir o kadar süre devam edebilir mi, etmeli midir?
Yargıtay tutukluluk süresine ilişkin yasal düzenlemeleri yorumladı ve örneğin terörle mücadele yasası kapsamındaki örgütlü suçlara ilişkin ceza davalarında en uzun tutukluluk süresinin on yıl olduğuna karar verdi. Yani sanık olduk, tutuklandık, ceza davası diyelim on yıl devam etti, sonuçlanmadı; hakkımızdaki tutukluluk kararı kendiliğinden kalkar ve biz artık tutuksuz yargılanırız.
On yıl tutukluluk süresinin çok uzun olduğu, sanığın peşinen cezalandırıldığı, sanık dava sonunda beraat etse de yıllarca tutuklu kalmakla uğrayacağı maddi-manevi zararların hiçbir şekilde giderilemeyeceği haklı olarak ileri sürülüyor.
Ve kamuoyu son günlerde uzun tutukluluk süresini tartışıyor.
Neyi tartışıyoruz? Tutukluluk süresinin çok uzun olmasını mı? Yoksa yargıdaki uzun tutukluluk süresi uygulamasını mı?
Hükümet yargıyı eleştiriyor: ‘Yasayı değiştirdik, tutuklama ve tutuklamanın devamı kararlarında sıkı koşullara bağlanmış gerekçe zorunluluğu getirdik. Yargı buna uymuyor, yargıçların zihniyeti değişmiyor’ diyor.
Ben ise parlamentoyu ve hükümeti eleştiriyorum. Diyorum ki, Değiştirdiğiniz şey tutukluk süresine ilişkin düzenlemenin kendisi değil, tutuklama gerekçesinde aranacak koşullar. Sorunu çözmek istiyorsanız en uzun tutukluluk süresini en çok iki yılla, üç yılla sınırlayın. Bunu yapmıyorsanız on yıl tutukluluk süresini kabul ediyorsunuz demektir. Değişmeyen yargıçların zihniyetinden önce milletvekillerinin, hükümet üyelerinin zihniyetidir. Tutukluluk kararını kaldıran yargıçlar gördük, siyasi olarak yaftalandılar, kariyerlerinin önüne set çekildi. Tutukluluk kararı veren yargıçları, kararı sizin önerdiğiniz koşullara aykırı olarak verdikleri gerekçesiyle sanığa tazminat ödemeye mahkum eden Yargıtay üyeleri gördük, onlar da eleştirildiler, dağıtıldılar, siyasi olarak yaftalandılar.
Gelelim ‘zihniyet’ sorununa. Yargıçların zihniyeti vicdanlarından ya da hukuk bilmezliklerinden kaynaklanmıyor. Var olan anayasanın başlangıç kısmını okuyun, orada despotik bir devlet biçimi tanımlanmış ve bu devleti koruma işlevi anayasanın diğer bölümlerinde örgütlenmesi ve işleyişiyle yargıya verilmiş. Yargıçların zihniyetini kendilerine verilen ve onların da özümsediği bu işlev oluşturuyor. Yargıç, devlet söz konusu ise kendini devletin tarafı olarak görüyor ve onu koruma işlevini yerine getirmek istiyor. Onlarca, yüzlerce, binlerce kişi ‘Devlet organlarının aldığı kararlarla’ ‘Devlete karşı yıkıcı güçler’ olarak tanımlanırsa ve onlara karşı polisin çoğunlukla savcıdan bağımsız bizzat kendi çalışmasıyla ‘Elde ettiği’ delillere dayanılarak ceza davası açılırsa, onlarca, yüzlerce hatta binlerce sanıklı davada yargıç tutuklama kararı vermeden, tutukluluk süresini uzatmadan devleti koruma işlevini nasıl yerine getirecek? Bazı davalarda sizin isteğinizi yerine getirip tutukluluk süresini kısa tutarak, başka bazı davalarda ise yine sizin isteğinizi yerine getirip tutukluluk süresini uzatarak mı?
Parlamentoda seçilmiş milletvekillerinin ve hükümet üyelerinin zihniyeti de sadece vicdanlarından ve hukuk bilmezliklerinden kaynaklanmıyor. Anayasanın başlangıç bölümünde tanımlanan despotik devlet biçimine göre işlevleştirilmiş parlamenter sistem, seçim sistemi, siyasi partiler yasası milletvekillerinin özgür karar alma, oy kullanma olasılığının önüne set çekmiş. Uzun tutuklama süresinin varlığına dokunmayan milletvekilleri, hükümet üyeleri açısından da arzulanan sonuç bazı davalarda tutukluluk süresinin on yıla kadar sürmesi, bazı davalarda bu sürenin kısa tutulması. Yargıyla hükümeti ve milletvekillerini karşı karşıya getirmiş görünen tartışma aslında, hangi davalarda tutukluluk süresinin kısa tutulması gerekeceği, hangi davalarda bu sürenin uzun uygulanacağı konusunda kimin karar vereceğidir: Yargı mı, siyasi iktidar mı?
Çatıştığı zannettirilen ama aynı yönde gelişen zihniyetlerin kaynağı var olan anayasanın tanımladığı, işlevselleştirdiği ve örgütlediği despotik devlet biçimi ve onun işleyişidir.
Despotik devlet despotik zihniyetleri üretir: Despotizmi ortadan kaldırmadan devlet biçimi olarak demokrasinin temel taşlarına ulaşmak bile olası değildir. Despotik devletin organlarında yer alanların zihniyeti demokrasi yönünde oluşmaz; demokrasi yönünde oluşan zihniyetler kısa sürede tasfiye edilirler.
Kimse benden yargı bağımsızlığını despotik devletin oluşturduğu zihniyetler arasındaki tercihe göre tanımlamamı beklemesin.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...