04 Aralık 2012 12:55

Bir hırka, bir terlik ve bir kemik

Bir hırka, bir terlik ve bir kemik

Fotoğraf: Envato

Paylaş

401 cumartesi, ayazda karda, kavurucu sıcakta, kayıp çocuklarını omuz omuza ve birbirlerinden güç alarak arayan anaların sesi, derin kuyuların duvarlarına çarpa çarpa kayboldu gitti şimdiye kadar. Taş olsa yumuşardı anaların gözyaşından ama, düşen hiçbir damla devletin buzdan kalbinde bir oyuk açamadı.  90’lı yılların başında kaybolan, nasıl ve nerede kaybolduğuna dair tanık ifadeleri görmezden gelinen Ayhan Efeoğlu ile ilgili, Özel Timci Ayhan Çarkın “Emniyet Müdürlüğü’nde işkencede öldürüldü, onu ben gömdüm” dedikten sonra bile,  suçüstü yakalanmış olmasına karşın, o devlet pişkinliğe vurdu. Nedense Çarkın’ın işaret ettiği yerde hiçbir şey bulunamadı.
O zaman iş başa düştü, cumartesilerin acılı anaları bir kazma, bir kürek yağmur altında kazmaya başladılar. Çarkın’ın tarif ettiği yerde bir terlik, bir hırka bir parça da kemik buldular.
Yıllardır “çocuğumun kemiklerini verin” diye yakaran bir ananın eline kazma kürek almak zorunda kalması, bir diğer ananın ötekinin oğlu için yollara düşmesi hüzünlü değil midir?
Analar böyle hüzünlere sarıp sarmalanmış, yüzsüzlüğe çarptıkça katlanan öfkeler biriktiriyor işte. Devlet ise anaların gözünün içine baka baka yalan söylemeye, konuyu savuşturmaya, önemsizleştirmeye devam ediyor. Bir cinayetin faili ya bulunamıyor ya da kazara bulunmuşsa delil ortadan yok oluveriyor.
Meclis’te kurulan araştırma komisyonlarının bir derde deva bulduğu da görülmedi ama toplumda travmatik etkiler yaratmış ve artık yüzleşilmesi şart konular, hiçbir sorunu, sorun olmaktan çıkaramayan, üstelik bundan imtina eden komisyonlara havale edilmeye devam ediyor.
Meclis Uludere Alt Komisyonu Başkanı “Bizim Ahmet suçludur, Mehmet tetiği çekmiştir, Hüseyin ateş etmiştir, Ali yanlış yorumlamıştır gibi fantezi yapacak halimiz yok” demiş Roboski katliamıyla ilgili. Yani ister 34 canın öldürüldüğü Roboski’nin failini sorun, ister gözaltında kaybedilenlerin akıbetini, gönlü buzdan, ağzı ayaz devlet erkânının karşısında her zaman fantezi yapmakla eleştirileceksiniz.
Komisyona havale etmenin, sorunu zamana yayarak oyalamak anlamına geldiği ayan beyan ortada. Darbeleri Araştırma Komisyonundan da, çıka çıka, fantezi yaparak özetlemek gerekirse eğer, mealen “darbeler kötüdür” notu çıkmadı mı? Çarkın’ınki gibi itirafların gereğinin yerine getirilmediği, komisyonların durup durup devletin gizlilik duvarına çarptığı bir işleyiş içinde daha öteye gitmek mümkün değil. Konuştuk, kötülüğün adını andık, üzerine gevezelik ettik sorun çözülmüş oldu… Öyle mi?
Hükümet öyle sanıyor ve halkı hiçbir şey çıkmayan komisyon çalışmalarında oyalarken Hırant Dink’i 301’den mahkum eden hakimlerden Nihat Ömeroğlu ombudsman olarak atanabiliyor; ama dava sonucunu “örgüt de var delil de” diyerek eleştiren savcı Hikmet Usta görevden alınabiliyor; işkenceci polis terfi ettirilebiliyor.
Yani nerden baksan tutarlılık!
Bu tutarlılık içindeki Hükümetin ne 12 Eylül darbesiyle hesaplaşabileceğini ne Uludere failini ortaya çıkarabileceğini ne gözaltında kayıpların sorumlularını ortaya çıkarabileceğini düşünmek mümkün. Askeri vesayeti sonlandırmakla övünen, Cumhuriyet’in günahlarına karşı temiz bir sayfa açtığını iddia eden AKP Hükümeti eleştirir göründüğü ne kadar melanet varsa üstüne geçirdi. Hiçbir şeyin yeni başlangıcı değil, tersine kadim devlet zihniyetinin sadık devamı.
Ama halkın durumu biraz değişik işte; anaların yıllar sonra kazma küreği ellerine almak zorunda kalması bu devletten umut kestiklerini gösteriyor.
Çerkezköy’de kazı yapan annelerin fotoğrafının iyi okunması gerekir; artık sabrı tükenmiş ve acılı insanları oyalayabileceğini düşünerek Hükümet fantezi dünyasında yaşamaya devam mı edecek, herkes kendi işini kendisi mi görecek?

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...