01 Aralık 2012 10:36

Girdaba kapılmayacağım

Girdaba kapılmayacağım

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Beğenmediğimiz bir davranışı sorgulamak, tartışmak yerine onu suçlar alemine sokarak cezalandırılmasını  istediğimizde kin, düşman bellediğini yok etme duyguları gerçeğin üstünü örtmeye başlar, kendimizle birlikte başkalarını da hırsların girdabında kayboluşa sürükleriz.
Başbakan ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinin tarihi gerçekleri tahrif ederek Kanuni Sultan Süleyman’ı karaladığını ileri sürdü ve yargıyı göreve çağırdı.
Başbakana karşı olanların çoğu, Başbakanın yargıyı göreve çağırmakla suç işlediğini iddia etti, onlar da savcıları göreve çağırdı.
Oysa ne bir dizinin ‘tarihi gerçekleri tahrif etmesi’, Kanuni Sultan Süleyman’ı karalaması suç, ne de Başbakanın  yargıyı konuya el koymaya çağırması suç. Başbakan ve ona karşı olanların birleştikleri nokta, suç olmayan bir davranışı suçlar alemine sokmak.
Düşünüyorum: Başbakanın davranışını doğru bulsam, bundan böyle tarihi gerçeğin ne olduğuna yargı karar verecek ve bu gerçeği tahrif ettiği ileri sürülebilecek bir düşüncem nedeniyle cezalandırılacağım ve cezaevine konulacağım, yani özgürlüğümü kaybedeceğim. Başbakanın suç işlediğini ileri sürenlerin davranışını doğru bulsam, bundan böyle ‘göz göre göre suç işleniyor, yargı görevini yapsın’ diye feryat ettiğimde cezalandırılacağım ve cezaevine konulacağım, yani özgürlüğümü kaybedeceğim. Öyle ise, beğenilmeyen davranışların suçlar alemine sokulmasını isteyen anlayışların kendilerini toplumsal yaşamda yaymak için izledikleri siyasi çizgilerin sonunda beni kayboluşa sürükleyecek girdabına kapılmaktan kaçınırım.
Başbakan ve onun izlediği siyasi anlayışın taraftarları ‘başkanlık sistemi’ diyorlar. Başbakana karşı olanların izlediği siyasi anlayışın taraftarları ‘parlamenter sistem’ diyorlar. Her iki anlayışın temelinde devlet nasıl örgütlenmeli sorusu yatıyor.
Düşünüyorum: Başbakanın izlediği anlayışın taraftarı olsam, tarihi gerçeğin ne olduğu ve hangi tarihi kişilerin karalanmaktan korunacağı başkanlık sisteminin içinde bir biçimde belirlenecek ve ben bu belirlemenin dışında davranırsam cezaevine konulacağım, özgürlüğümü kaybedeceğim. Başbakana karşı olanların izlediği anlayışın taraftarı olsam, tarihi gerçeğin ne olduğu ve hangi tarihi kişilerin korunacağı parlamenter sistem içinde bir biçimde belirlenecek ve ben bu belirlemenin dışında davranırsam cezaevine konulacağım, özgürlüğümü kaybedeceğim. Hangi sistem olursa olsun ben resmi belirlemenin dışında davranırsam özgürlüğümü kaybedeceğim. Benim özgürlüğüm yargı kararıyla kaldırılacak. Çünkü her iki sistemi de savunanlar beğenilmeyen davranışların suçlar alemine sokulmasından yanalar; demek ki birbirine karşıt gibi görünen iki siyasi anlayış devleti örgütlerken yargıyı da devletin resmi belirlemelerinin güvencesini oluşturacak biçimde yapılandıracaklar. Öyle ise başkanlık sistemi ya da parlamenter sistem, sonuçta beni kayboluşa sürükleyecek anlayışların girdabına kapılmaktan kaçınırım.
Girdaba kapılmaktan nasıl kaçınırım? Sorarım, başkanlık sistemi mi, parlamenter sistem mi tartışmasını hangi temelde değerlendireceğiz? Sonuçta devletin örgütlenmesi tartışılıyor; devleti örgütlerken neyi temel alacağız? Araştırıyorum, her iki sistemi savunanlar aynı yanıtı veriyorlar: İnsanı. Düşünmeye ve sormaya devam ediyorum: Zaten insan olmasa devlet de olmaz. İnsan deyince neyi anlatıyorsunuz? İnsan türünün bir üyesi olarak bireyi mi, toplumun üyesi olarak kişiyi mi, devletin üyesi olarak vatandaşı mı?
Sormayı bırakıyorum ve düşüncemi açıklamaya çalışıyorum. Bilimdeki baş döndürücü gelişmeler, özellikle moleküler biyoloji, genetik gibi alanlardaki buluşlar, bu buluşların yeni teknolojiler kullanılarak uygulamaya konulmaları olasılığı 21. Yüzyıla damgasını vuruyor, değişmez sandığımız hukuki kavramlar ve anlayışlar; soybağı, aile, akrabalık, miras gibi toplumsal temeller hatta devlet yapıları değişiyor. Değişim sonucu bunların kimileri sönecek, kimileri yenilenecek, kimileri yerlerini başka kavram, anlayış ve yapılanmalara bırakacak. Toplumsal yaşamda tartışmaların odaklandığı ana nokta ise, insanın doğal bir varlık olması ile toplumsal bir varlık olması arasındaki diyalektik ilişkinin nasıl çözümlenmesi gerektiği sorusu.
Toplumsal yapılanma ve toplumsal yaşamın siyasal örgütlenmesi (devlet) bu diyalektik ilişkinin herkesin tek başına ya da başkalarıyla birlikte, topluca kendi kaderlerini bizzat tayin edebileceği, özgürleşebileceği bir ortama ulaşabilmesini sağlayabilme (ya da sağlamama) amacına yönelik olarak yürütülen tartışmalarda yeniden tanımlanıyor, kurgulanıyor.
Her şey değişme sürecindeyken, resmi belirlemelere aykırı olduğu ileri sürülecek davranışlarımı suç alanına sokmaya çalışan ve bu çabayı başkanlık ya da parlamenter sistem kurgularının yerleşmiş sanılan verileriyle uygulayacağını belirten her iki siyasi anlayışın sonunda beni cezaevinde sokacak girdabına kapılmayacağım.   

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...