21 Kasım 2012 13:03
DİĞER YAZILARI

Yirmi sene önceydi. 1992 yılında işçi sınıfı devrimcileri haftalık bir dergi çıkarma kararı almıştı: Gerçek Dergisi. “Gerçek” bize Pravda’yı hatırlatıyordu. “Gerçekler devrimcidir” diyorduk. O tarihler için cüretkar bir adımdı. O yıllarda, devrimciler sadece yargılanıp cezaevlerine doldurulmuyor, sokak ortasında faili meçhul cinayetlere kurban oluyor ya da işkencecilerin tezgahlarında can veriyordu. Yani, hukuk-kanun vs. yoktu.

Gerçek Dergisi yayınlanmaya başladı. Gerçek Dergisi’nin yayınlanması devrimcilerde bir heyecan dalgası yarattı. Devrimciler bulundukları yerde Dergi’nin muhabiri, temsilcisi olmak için gönüllü oluyordu.

Bir gün, Gerçek Dergisi’nin Sultanahmet’teki bürosunda Namık Tarancı ile karşılaştım. Dersimli bir muhabir arkadaşımız Namık ile beni tanıştırdı. “Hocam, Namık Yoldaş Diyarbakır Temsilcimiz olacak. Kendisi Diyarbakırlı'dır” dedi. Namık benim yaşlarda, şimdilerde yetmişsekizli diye anılan kuşaktandı. Çok sayıda yetmişsekizli gibi gözaltılar, tutuklamalar, cezaevleri, işkencelere vb. maruz kalmış ve hepsinden yüzünün akıyla çıkmış bir yoldaştı. Her gür birkaç devrimcinin katledildiği Diyarbakır’da, Gerçek Dergisi’nin temsilcisi olmayı istemişti.

Namık Tarancı bana başka bir Namık’ı anımsattı. Namık Kemal Apak, Vatan Mühendislik’te okuyan devrimci bir gençti. Her gün, Vatan Mühendislik Okulu’unun faşistleri ile cebelleşirler, üzerlerine bomba atılır, silahla taranırlar ama okullarına ve mücadelelerine sahip çıkarlar, faşistlere boyun eğmezlerdi. Mersinli bir gençti ve çok yakışıklıydı. Namık Tarancı gibi siyah saçlar ve bıyıklar, uzun boy, esmer ten ve büyük bir alçakgönüllülük belirgin özellikleriydi. 1979’da faşistler tarafından öldürülen Mustafa Hoca’nın cenaze törenine polisler saldırmış, sağa sola hedef gözetmeden ateş ediyorlardı. Namık Kemal Apak, polisin namlusunun hedefindeki bir genç yoldaşımızı korumak için kendini namlunun önüne attı ve öldü. Ölmeden kısa bir önce Antepli bir yoldaşa aşık olmuştu. Onları tanıyan herkes sevinmiş ve bu aşkı yüceltmeyi kendine görev edinmişti.
Şimdi on üç sene sonra, Namık sanki Örnektepe sokaklarında düştüğü yerden kalkmış ve Gerçek Dergisi’ne Diyarbakır Temsilcisi olmak için gelmişti.

Namık Tarancı gazeteci değildi. Ama, kısa sürede iyi bir gazeteci oldu. Devrimciler her şeyi en iyi yapan insanlardı. Hizbullah Örgütü hakkında haberler göndermeye başladı. Hizbullah’ın aslında kontrgerilla örgütü tarafından organize edildiğini, Hizbullah militanlarından bazılarının cinayet işledikten sonra polis okuluna kaçtıklarını vb. açığa çıkardı. Bugün herkesin bildiğini, o günlerde çok az insan biliyordu ve gerçekleri Diyarbakır’dan Namık yazıyordu.

Devlet, kontrgerilla ya da neyse, gerçeklerin ortaya çıkmaması, böyle uluorta yazılmaması, işçi sınıfı devrimcilerinin seslerinin kısılması için 20 Kasım 1992 günü Namık’ı Diyarbakır’ın orta yerinde öldürdü. Haber İstanbul’a kısa sürede ulaştı. Katiller Gerçek Dergisi’ni korkutmak, devrimcileri susturmak istiyordu. Namık’ın bütün yoldaşları çok üzüldü. Üzüldük. Ama, kimse korkmadı. Herkes Namık’ın Diyarbakır’daki görevini devam ettirmek istedi. Gerçekleri halka anlatma görevine daha sıkı sarıldı.
Bizim için Gerçek Dergisi’nin onlarca muhabiri ya da çalışanından biri olan Namık Tarancı’nın; bir şair, “Yaş otuz beş, yolun yarısı eder” dizeleri ile hepimizin gönlünde olan Cahit Sıtkı Tarancı’nın akrabası olduğunu öğrendi çoğumuz.

20 Kasım 1992 günü, Namık Tarancı yoldaşa bir söz verdik. Faşistlerin, burjuvazinin her türlü tehdidi, saldırısı karşısında yılmayacağız, korkmayacağız, daha fazla çalışacağız, daha çok öğreneceğiz, daha ustalaşacağız ve mutlaka yeneceğiz.

Şimdi, yirmi sene sonra, Namık Yoldaş, Gerçek Dergisi’ nin Sultanahmet Bürosu’ndaki gibi gözlerimin önünde. Aynı kararlılık, aynı alçakgönüllülükle. Yolun yarısında.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et