Açlık grevi / Ölüm
Fotoğraf: Envato
Cezaevlerinde süren açlık grevleri ölüm üzerinden tartışılıyor, değerlendiriliyor. Kimileri öleceği varsayılanları umursamıyor, ölecek olanlara duydukları öfkeyi ölümle keyfe dönüştürebilmenin hazzını yaşıyorlar. Bu kimileri ölümü hukuk alanına sokup cezalandırma aracı olarak kullanabilmenin fırsatını bulmuş, ‘idam cezasını’ geri getirme ilkelliğini savunuyorlar.
Kimileri öleceği varsayılanların ölmemek için kabul edilmesini istedikleri talepleri tartışıyor, bu taleplerin haklılığını savunuyorlar. Bu kimileri ölümü siyaset alanına sokup mücadele aracı olarak kullanabilmenin meşruiyet alanını genişletmeyi umut ediyorlar.
Kimileri öleceği varsayılanların kişiliklerini, inançlarını, kökenlerini, bir örgüt üyesi olup olmadıklarını, haklı olup olmadıklarını, işledikleri varsayılan suçların niteliğini sorgulamaksızın, tartışmaksızın açlık grevlerinin ölümle sonuçlanmaması için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar.
Ölümü cezalandırma, ödüllendirme, aşağılama, kahramanlık menkıbesine dönüştürme amacınız yoksa, ölümü engellemek istiyorsanız, öleceği varsayılanların yanında olur, onların ölmemesi için gerekli ortamın yaratılmasını istersiniz. Açlık grevlerinde ölüm ortamının kalkması, ne yazık ki, siyasi iktidarın elinde ve bu siyasi iktidarın görevi. Ölüm ortamının kalkması açlık grevini sona erdirmek için ileri sürülen taleplerin kabul edilmesine bağlı. Ve bu talepler zaten şimdiye kadar gerçekleştirilmiş olmaları gereken talepler; bunları, gecikerek de olsa karşılayabilme imkanı sadece siyasi iktidarı canlılaştıran, adı sanı belli kişilerin elinde.
Ne var ki, onlar ‘ölüm cezasını’ kutsuyorlar.
Ölüm kazanıyor, insanlık kaybediyor; ölümü alt edemiyor, yeniden üretiyoruz.
Öldürüyoruz, ölüyoruz; öldürmek için ölüyoruz, öldürülmemek için öldürüyoruz.
Ölen var.
Ölen kişi olmayanlar, toplumsal ve siyasal yaşamda ölümü değerler alanında kavramsallaştırıyorlar.
Ceza olarak kullanılan ölüm ödül olarak kullanılan ödüle dönüşüyor; ödül olarak kullanılan ölüm ceza olarak kullanılan ölümü üretiyor; ölüm hem aşağılama hem kahramanlaştırma aracı olarak kullanılırken, ölen kişinin yanında ya da karşısında olmamıza bağlı olarak zıt kavramlar kafesinde ve farklı değerler döngüsünde bizi alt ediyor.
Doğa yaşamı ve ölümü biri diğerinin başı ve sonu olarak her an yeniden ürettikçe bilime sarılıyoruz, ölümü alt edeceğimiz çözümün sırrına erişmeye çalışıyoruz.
Öte yandan toplumsal yapılanmamızı, siyasi örgütlenmemizi ölümü her an yeniden üretecek işleyiş temelinde gerçekleştiriyoruz.
Geçekleştirdiğimiz toplum birlikte var olmayı, birlikte yaşamayı, birlikte davranmayı ölen ve öldürülenlerin öyküleriyle aktarabiliyor.
Gün gelecek, bilim doğanın sırrını çözecek, yaşamı kalıcı kılabilecek.
Ya biz ? Ölümü alt edebilecek bir toplum tasarımının sırrını çözebilecek miyiz ?
Açlık grevlerinin ölüm ekseninde tartışılması bende bu düşünceyi üretti.
Açlık grevleri cezaevlerinin sınırları aşıyor, on binlere, yüz binlere ulaşıyor.
Açlık grevlerinin karşılanması istenen talepler temelinde toplumsallaştırılması bende çocukluğumda beri söylettirilen ve dinlettirilen şu ‘derin ifadenin’ özü aynı, öznesi farklı yorumunu çağrıştırıyor : “Varlığım …. Varlığına armağan olsun.”
- Yücel Sayman'ın eşinden veda notu 17 Aralık 2021 04:40
- Taburcu olmak/tezkere bırakmak 30 Ekim 2021 23:16
- YAE atışması üzerine 17 Ekim 2021 00:14
- Gülünç bile olmayan bilinçli davranışlar 12 Eylül 2021 00:12
- Makul ve makbul olmayan dilin yakın tarih serüveni 05 Eylül 2021 00:12
- Yıllara meydan okuyan kitap 22 Ağustos 2021 00:13
- Güvenlik/Özgürlük: Son aşamalara doğru 08 Ağustos 2021 00:12
- Sınırları aşan kitlesel hareketlilik 01 Ağustos 2021 00:12
- Yansımalar 27 Haziran 2021 00:30
- Yeşiller Partisi 13 Haziran 2021 00:15
- Yetilerimi kamulaştırmışlar!.. 06 Haziran 2021 00:50
- Şaşırtabildiklerimizden misiniz?.. 09 Mayıs 2021 00:02