13 Ekim 2012 10:03

Akademik özgürlükler ve YÖK yasa tasarısı

Akademik özgürlükler ve YÖK yasa tasarısı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ne zaman akademik özgürlüklerden bahis açılsa Edward Said’ın o meşhur fotoğrafı gelir aklıma. Amerikan akademisinin o koca çınarı üstünde bir ceket, kafasında beyzbol şapkası elindeki taşı çocukça bir heyecanla fırlatmaktadır İsrail sınırına. Robert Fisk’in Filistinlilerin en güçlü sesi olarak tanımladığı Said yaşamı boyunca Amerikan akademisinin en çok tartışılan isimlerinen biri oldu. Özellikle ömrünün son döneminde Yahudi derneklerinin karşı propogandası yoğunlaşmış, katıldığı hemen hemen her tartışma Arap ve Yahudi izleyiciler arasında sözlü kapışmalara sahne olur hale gelmişti.
Lübnan’da İsrail tarafına taş atarken çektirdiği fotoğrafı ise bardağı taşıran son damla olmuştu birçokları için. Fotoğrafı terörist bir eylemin delili olarak gören Yahudi dernekleri hiç vakit kaybetmeden büyük bir kampanya başlattılar. Talepleri Said’in hocalık yapmakta olduğu ülkenin en prestijli kurumlarından biri olan Columbia üniversitesi tarafından işine son verilmesiydi. Üniversitenin en önemli gelir kaynaklarından birinin mezunlar ve işadamları tarafından yapılan bağışlar olması yönetimin hareket alanını daraltmaktaydı. Protestoları uzunca bir süre izlemekle yetinen üniversite yönetimi sonunda Said’e sahip çıktı ama yaşananlar dış kaynaklara bağımlı bir üniversite modelinde akademik özgürlüklerin sınırlarına dair tartışmaları da alevlendirdi.
Günümüzün önde gelen Marksist iktisatçılarından Howard Sherman bir sohbetimizde Paul Baran ile ilgili bir anısını aktarmıştı. 1957 yılında Baran’ın ünlü ‘Büyümenin Ekonomi Politiği’ eseri heniz yayımlanmıştır. O sıralar genç bir üniversite öğrencisi olan Sherman kitabı okuduğu gibi Baran’a uzunca bir eleştiri yazısı kaleme alır. Karşılıklı mektuplaşmalardan sonra Baran Sherman’ı hocalık yapmakta olduğu Stanford üniversitesine asistanlığını yapmak üzere davet eder. Hayranlık duyduğu bir ismin asistanlığını yapma imkanına kavuşan Sherman önceleri heyecanlanır, ne var ki kısa sürede hayallerinin gerçekleşmeyeceğini anlar. Sonraları “Bağımlılık Okulu” olarak adlandırılacak düşünce okulunun temel yapı taşlarını oluşturduğu eseriyle uluslararası alanda büyük ün kazanan Baran, üniversitesinde politik görüşleri nedeniyle izole edilmiş, maddi kaynakları büyük ölçüde sınırlanmıştır. Baran’ın kendisine ayırabildiği ufak bütçe ile Stanford gibi bir okulun ücretini karşılayamayacağını gören Sherman maddi zorluklar nedeniyle tekifi geri çevirmek durumunda kalır ve bölgenin bir diğer önemli üniversitesi olan Berkley’de doktora yapar. Baran ile temasını yitirmeyen Sherman böylece ABD üniversitelerindeki cadı avının ilk elden şahidi olur. Ne var ki, tüm bu deneyimler Sherman’ı Baran ile aynı yolda yürümekten alıkoymaz. Öğrencisi olduğum yıllarda Sherman’ın akademi içerisindeki durumu Baran’dan pek farklı değildi. Konuyla ilgilenen ve İngilizce bilen okuyucularımıza Sherman’ın akademideki politik mücadelesini detaylıca anlattığı “Making of a Radical Economist” makalesini okumalarını tavsiye ederim.
Yeni YÖK yasa taslağı olarak kamuoyuna yansıyan metin bir süredir farklı yönleriyle tartışılmakta. Taslak mevcut haliyle yasalaşır ise ülkemizde halihazırda varlığı sorgulanan akademik özgürlüklerin sermayenin gereksinimlerine dönük olarak daha da sınırlandırılacağı bir gerçek. Böylesine kapsamlı bir konuyu bir köşe yazısında tüm boyutlarıyla ele almak elbette imkansız. Ama özellikle üniversitelerin idari yapısına dair değişiklikler dikkat çekici. Taslakta “kurumsallaşmış üniversitelerde” rektör ve dekanları seçecek, üniversitenin stratejik planlarını, performans programını, senato ve yönetim kurulu kararlarını onaylayacak üniversite konseylerinin oluşturulması öngörülüyor. Senatonun üzerinde yer alması tasarlanan konsey 11 üyeden oluşacak. Bu üyelerden  5’i üniversitenin öğretim üyeleri arasından seçilirken, 2 üye bakanlar kurulu,  2 üye YÖK tarafından belirlenecek. Kalan 2 üyenin 1’i mezunlar arasından, diğeri ise ilin vergi rekortmenleri ya da üniversiteye en fazla bağış yapanlar arasından konseyin mevcut 9 üyesi tarafından seçilecek. Taslakta öğretim üyeleri tarafından konseye seçilecek 5 üyenin seçim süreci detaylandırılmamış. Ne var ki, sayının 5’te tutulmasından öğretim üyelerinin doğrudan rektör seçiminde belirleyici olabilmesinin önü alındığı anlaşılıyor.
Şöyle bir düşünün, örneğin Kocaeli Üniversitesi konseyinde Dilovası organize sanayii bölgesinin yönetim kurulu başkanı da yer alacak. Rektörün, dekanların belirenmesinde doğrudan oy sahibi olacak. Ve böylesi bir üniversitede Onur Hamzaoğlu gibi akademisyenler çıkıp Dilovası bölgesinde halk sağlığı üzerine akademik kaygılar dışında hiçbir kaygı gözetmeksizin çalışma sürdürebilecek.
21. yüzyıl vizyonu gibi süslü ifadelerle önümüze sürülen taslak metin akademik özgürlüklerin 1980’leri dahi aratacak denli sınırlandığı bir akademi vaadediyor bizlere. Askerin üniversiteleri gidiyor, yerini sermayenin üniversiteleri alıyor...

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa