30 Eylül 2012 11:25

ABD’de seçim senaryoları

ABD’de seçim senaryoları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

ABD başkanlık seçimlerine bir ay kadar bir süre kala dünyanın gözü birbiri ardına açıklanan seçim anketlerine çevrilmiş durumda. Geçtiğimiz aylarda açıklanan anket sonuçları Obama ve Cumhuriyetçi rakibi Romney arasındaki yarışın oldukça çekişmeli geçeceğinin altını çizmekteydi. Son günlerdeki anketler ise Obama’nın giderek farkı açmaya başladığını özellikle geçtiğimiz seçimlerde anahtar rol oynayan eyaletlerde belirgin bir üstünlük elde ettiğini vurgulamakta.  
Bilindiği gibi ABD’de başkan doğrudan seçmenler tarafından değil, seçmenler tarafından verilen oylar doğrultusunda siyasi partilerce belirlenen 538 üyeli bir seçici kurul tarafından seçiliyor. Her eyaletin seçiciler kuruluna göndereceği üye sayısı  ise nüfusuna orantılı olarak belirleniyor. Örneğin 37 milyonu aşan nüfusu ile California’nın toplamda 55 üyesi bulunurken, bu sayı 1 milyon nüfuslu Montana’da 3’e geriliyor. Maine ve Nebraska dışındaki tüm eyaletlerde çoğunluğu kazanan parti eyaletin seçici kurula göndereceği tüm üyeleri belirleme hakkına sahip oluyor. Dolayısıyla California gibi büyük bir eyalette küçük bir oy farkıyla seçimin kaybedilmesi 55 oyun karşı partiye geçmesi anlamına geliyor. Bu nedenle eyalet bazındaki seçim sonuçları büyük önem taşıyor ve başkan adaylarının ülke genelinde rakiplerinden belirgin biçimde daha fazla oy almasına rağmen seçimi kaybetmesi de mümkün hale geliyor. Son olarak 2000 seçimlerinde Bush ülke genelinde daha az oy almasına rağmen başkanlık koltuğuna oturmaya hak kazanmıştı.
Son seçimleri bakıldığında ülkenin belirgin bir şekilde iki parti tarafından paylaşıldığı görülüyor. Demokratlar New York, New Jersey, California, Washington, Illinois gibi şehirleşme oranının yüksek olduğu genelde kıyı bölgelerinde hakimiyet oluştururken, Cumhuriyetçiler ise Arizona, Teksas, Missisipi, Kentucky gibi kırsal nüfusun ağırlıklı yer tuttuğu iç bölgelerde büyük bir üstünlüğe sahip. Her iki partinin birbirine büyük bir üstünlük kuramadığı bazı eyaletlerde ise seçimin galibi ufak marjlarla belirleniyor. Seçim sonuçları üzerinde oynadıkları belrileyici rol nedeniyle partilerin üzerine ağırlıkla eğildiği bu eyaletler “salıncak eyaletler” veya “anahtar eyaletler” olarak da adlandırılıyor.
Anahtar eyaletlerin başında bilindiği gibi 2000 seçimlerinde kıyasıya rekabete sahne olan bir yarış sonrasında belirleyici rol oynayarak Bush’u Gore karşısında başkanlığa taşıyan Florida geliyor. 2008 yılında emlak balonunun patlamasıyla ortaya çıkan krizden en sert şekilde etkilenen eyaletlerden biri olan Florida son seçimlerde oyunu Obama’dan yana kullanmıştı. 2008’de McCain’e Florida’da yüzde 3 dolayında fark atan Obama’nın son anketlerde farkı yüzde 9’a kadar taşıdığı görülüyor.
Bir diğer anahtar eyalet ise Ohio. Eyalet tarihsel açıdan da önem taşıyor. Bu güne kadar hiçbir Cumhuriyetçi aday Ohio’yu almadan başkanlığı kazanamamış. 2000 ve 2004 seçimlerinde Cumhuriyetçilerin kazandığı Ohio da 2008 krizinden şiddetle etkilenmiş ve yüzde 5 kadar bir farkla tercihini Obama’dan yana kullanmıştı. Son anketlerde Obama’nın üstünlüğünü yüzde 10 seviyesine taşıdığı görülüyor. Obama bu iki eyalette kazandığı takdirde Romney yarışı kafa kafaya götürdüğü altı salıncak eyaleti de alsa seçimi kazanması mümkün görünmüyor. Kaldı ki anketler bu eyaletlerin de pek çoğunda Obama’yı önde gösteriyor.
Anket sonuçlarına göre ülke genelinde de Obama rakibine yüzde 6-7 seviyesinde bir fark atmış görünüyor. Ama elbette henüz herşey bitmiş değil. 1980 yılında Reagan’ın yine Ekim ayında yapılan anketlerde Carter’ın yüzde 8  gerisinde gözükmesine rağmen yüzde 9 gibi bir farkla kazandığı seçim halen hafızalarda. Ne var ki, Romney’nin aynı başarıyı tekrarlama şansı -özellikle kullandığı muhafazakar argümanların kriz ile birlikte giderek yoksullaşan geniş halk kitlelerinin beklentilerine cevap veremediği düşünüldüğünde- pek yüksek görünmüyor.
Diğer yandan anket sonuçları Obama’nın başkanlığı süresince gösterdiği performansa dair bizleri yanıltmamalı. Halen Amerikan halkının yüzde 50 civarında bir bölümü Obama’nın başkanlığının kendilerinde hayal kırıklığı yarattığını belirtmekte. Bu hayal kırıklığının nedenleri ise ortada. Kamu harcamalarının arttırılarak yeni istihdam alanları açılacağı, büyüyen gelir dağılımı eşitsizliğinin giderileceği, eğitim ve sağlık başta olmak üzere pek çok alanda toplumsal önceliklerin ön plana çıkarılacağı beklentileriyle iktidara gelmişti Obama. 4 yıl sonunda ise finans devlerinin kasasına trilyonlarca dolar aktarmış, gelir eşitsizliğini rekor seviyelere taşımış bir başkan olarak tarihe geçti. İşsizlik ise başkanlığı süresince gerilemek bir yana artış göstererek 2009 yılında yüzde 10’lara kadar ulaştı, halen yüzde 8.1 gibi yüksek bir seviyede. Eyalatler bazında da bakıldığında Michigan ve Ohio dışındaki tüm salıncak eyaletlerde işsizliğin 2008 seçimlerinden bu yana yükseldiği görülüyor. Örneğin, Florida’da işsizlik yüzde 1 dolayında yükselirken, Nevada’da ise yüzde 3.4 gibi artış yaşanmış.
Peki, buna rağmen seçmen neden halen Obama’ya yöneliyor? Öncelikle Obama krizin yeni patladığı bir konjonktürde iktidara geldiği için yüksek işsizlik konusunda Cumhuriyetçilerin en az Obama kadar sorumlu olduğu düşünülüyor. Dahası, bugün Romney’nin krizi aşmaya dönük neoliberal çözüm önerilerinin yaşanan bunalımı derinleştireceği düşünülüyor. Kısacası, Obama başarılı bulunduğu için değil de ehven-i şer görüldüğü için iktidara daha yakın duruyor.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa