25 Ağustos 2012 10:59

Gaziantep için Kırmızı Pazartesi

Gaziantep için Kırmızı Pazartesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir gün kasabaya bir adam gelir ve herkese, evlenmek için bir kız aradığını söyler. Nihayet “yabancı” evleneceği kızı bulur; düğün dernek kurulur ve dünya evine girer. Lakin gerdek gecesi kızın bakire olmadığını anlar ve taze gelini kolundan tuttuğu gibi babasının evine geri götürür. Ağabeyler, kardeşler kıza kendisini kimin baştan çıkardığını zorla söyletirler. Santiago Nasar demiştir kız, baskıdan bunalınca. Gerçekten kızı baştan çıkaran kişinin o olup olmadığının bir önemi yoktur artık. Bu ayıbın karşılığı ödenmelidir!
Santiago Nasar’ı cezalandırmaya karar veren kızın ağabeyleri bütün gece şişenin dibine vurduktan sonra kasabada “Bugün Santiago Nasar’ı öldüreceğiz” diye dolaşmaya başlarlar. Ve sonuçta bütün kasabanın haberdar olduğu fiil gerçekleşir. Gabriel Garcia Marquez, ilan edile edile gelen ama hiç kimsenin bir şey yapmadığı bir cinayeti anlatır Kırmızı Pazartesi’de.
Gaziantep patlaması da Türkiye’nin Kırmızı Pazartesilerinden biridir bu yönüyle. MİT biliyordur, Şamil Tayyar biliyordur, Birleşik Devletler’in Brooking Enstitüsü denen bir Think Tank kurumu biliyordur, şehirde “Aman toplu mekanlarda bulunmayın her an patlama olabilir” söylentileri dolaşıyordur ama yine de beklenen patlama gerçekleşir.
Polis karakolunun yakınlarında, uzaktan kumandayla patlatılan aracın, Sakarya’da yani bir zamanlar kontrgerilla üçgeni olarak tarif edilen bölge sınırlarında (Sakarya-Hendek-Bolu) yer alan şehirde, nisan ayında çalınmasından itibaren MİT’in radarlarına takıldığını Hürriyet yazıyor. Araç aylarca, dolana dolana Gaziantep’e getirilinceye dek çalışıyor bu radarlar. MİT, Gaziantep vekillerini “Bayramda bölgeye gitmeyin” diye uyarıyor. AKP’li Vekil Şamil Tayyar uyarı aldıklarını onaylıyor. Üstelik köşesinde şöyle yazıyor: “Karşıyaka’daki saldırının gerçekleştiği gün, AK Parti il binasında… Tüm vekil, belediye başkanı ve bazı il yöneticilerinin katıldığı bir toplantı yapıldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ve Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de vardı. 23 Temmuz 2012 tarihli yazımda aktardığım gibi, Suriye’den Hatay ve Gaziantep’e hem PKK hem Suriyeli ajanların geçişinde yoğunluk yaşandığını aktardım. İlave olarak şu yeni bilgiyi paylaştım: ‘Terör, teröristler İslahiye ve Nurdağı gibi kırsal kesimle sınırlı kalmadı, Hatay’dan Gaziantep Başpınar’a kadar geldi. Şehir merkezinde birçok eve cephanelik gibi bombalarla yığınak yapıldı. Allah korusun, bugün yarın şehir merkezinde büyük patlamalar olabilir. Bu tehdidi idrak edecek Gaziantep’te yeni bir idari yapılanmaya ihtiyaç var… Bu konuşma, takriben 13.00 sularında oldu. Bombalı saldırı, 19.38’de gerçekleştirildi.”
Tayyar patlamada PKK ile Suriye istihbarat örgütü Muhaberat’ın parmağı olduğunu iddia ediyor bu yazısında.
PKK’nin üstlenmediği bu katliamın faili ile ilgili tahminler muhtelif. “Her cinayette katilin kim olduğunu anlamak için bundan kimin faydalandığına bak” diyen polisiye ilkeye göre hareket eden kesimler olayın failini ve sonuçlarını kendi meşrebine göre yorumluyor. Mossad’dan Savak’a CIA’dan Muhaberat’a, El Kaide’ye kadar bir dizi örgütün adı geçiyor bu yorumlarda. Bilgi kirliliği ise her doğruyu bile kuşku içinde bırakacak yoğunlukta. Kimisi ise Gaziantep defterinde şimdilik bastırılmış ama hemen su yüzüne vurmaya hazır kadim çelişkilerin çözümünü arıyor. AKP kliklerinden biri MİT’e yükleniyorsa diğeri de güvenliği (polisi) sorumlu tutuyor.
Cuma günü Hürriyet’te yer alan bir haber ise tüyleri diken diken edecek cinsten: Brooking Enstitüsünde 27 Haziranda oynanan savaş oyununda, Türkiye’yi savaşa sokmak için bombalanan yerler arasında Gaziantep ve Kahramanmaraş’ın adı anılmış.
Radikal Gazetesi Muhabiri Fatih Yağmur’un da Antep’teki izlenimlerine göre kent halkının 15 gün önceden söylentiler yoluyla haberdar olduğu patlamanın nedenlerine ve failine ilişkin tartışmanın kesin bir bilgiyle sonuçlanması mümkün görünmüyor.
Şu söylenebilir ki, gecenin köründe Alevilerin yaşadığı evlerin duvarlarını işaretleyen karanlık yüzlerle Gaziantep’te göz göre göre gelen cinayeti işleyenler arasında bir nesep ilişkisi var. Bir yandan demokratik çözümü için adım atmak bir yana toplumsal kamplaşmayı artıracak biçimde şiddet yoluyla bastırılmaya çalışılan Kürt sorunu varken, diğer yandan da savaş borularının öttürüldüğü Suriye bir iç sorun haline getirilmişse cinayetler göz göre göre, geliyorum diye diye işlenecektir ve istihbarat örgütleriyle besleme terör örgütlerinin hepsinin bir şekilde işine yarayacaktır bu.
Hükümetin, Ortadoğu’nun yeniden dizaynına uygun saflaşmaları yaratmak  uğruna etnik ve mezhep kesimlerinin sinir uçlarıyla oynamaya dayalı, milliyetçiliği ve muhafazakarlığı körükleyen iç politikası ile Ortadoğu’da at koşturan bu örgütlerin satranç tahtasında yaptıkları hamleler en çok bu dönemde kesişecektir çaresiz ve yine çaresiz, adının anlamı yağmur damlası olan Almila bebekler bütün bu hesaplardan bihaber ölüvereceklerdir.
Gündelik yaşamı kesif bir korku sisinin sarması için daha kaç cinayete ihtiyaç var acaba? Ki, Patlamalar olsun, cinayetler işlensin, güpegündüz sokak ortalarında canlar verilsin ve Türkler Kürtler’e, Sünniler Alevilere, Türkiye Suriye’ye dalıversin; içerdeki kaosu dışarıdaki ateşe atılarak çözebileceğini düşünsün herkes. Çaresiz!
Antep’te patlayan Sakarya menşeli araç, savaş körükleyicilerinin küresel Susurluk’unun ipuçlarından biri gibi duruyor orada. Susurluk’tan sonra ipin ucu bir türlü yumağa ulaşamamıştı kaç on yıldır. Şimdi durum daha zor; çünkü tuttuğunuz anda başka ipuçlarını gizlemeye yarıyor açıkta bırakılan her şey. Fili tarif etmeye çalışan körlerin yaptığı gibi, önündeki nesneyi neresinden tutarsa oradan tarif edenlere itibar etmek Ortadoğu’yu, onun bir parçası Türkiye’yi ve bölge üzerinde emelleri çatışan, bazen karışan, kimi zaman da kesişen güçlerin her birini ya yanlış anlamak anlamına gelecektir ya da olduklarından fazla veya az hesaba katmak. Polisiye komplonun dibi yok nasılsa.
Ama kestirmeden söylenebilecek tek şey; Ortadoğu halklarının başına ciddi bir çorap örüldüğü. Buradan bu topraklarda yaşayan insanların payına kesilen acı ise az buz bir şey değil. Ortaya aynı olayla ilgili sayısız komplo teorileri atıp bölgede gerçekleştirilen asıl komplonun izini atın ya da itin ardında gizlemek de bir maharet sayılmalı.
Halbuki Marquez uyarmıştı; Her zaman bir Kırmızı Pazartesi olabilir. O küçük romandaki kasabanın ölçeği büyüyüp bölge veya küre olsa da dünyayı kendi kasabaları sananların soyu kurumamışsa daha çok Antepler yaşanır gibi görünüyor.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa