04 Ağustos 2012 10:18

Balkanlaştırma! Ellere vardır sana yoktur

Balkanlaştırma! Ellere vardır  sana yoktur

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eski Yugoslavya’nın, birbirine düşürülen etnik unsurlarının ayrı devletler halinde örgütlenmesinden sonra kullanılmaya başlanan özel bir terimdir Balkanlaşma. ‘90’lı yıllar bu bölgede yaşayan halklar açısından çok acılı bir süreç oldu ve Bosna’ya yönelik Sırp mezalimi, bu mezalim neredeyse soykırım noktasına ulaşıncaya kadar, NATO Barış Gücü kuvvetlerinin yolunu açmak için kışkırtıldı. Tabii buradaki pastayı paylaşmak isteyen süper güçler tarafından. Şimdi haritada eskiden Yugoslavya’nın kapladığı yerde artık, birer kolay lokma haline gelen Hırvatistan, Sırbistan, Bosna Hersek gibi ülkeler var. Hemen hemen her ulus-devlet farklı etnik kökenlere sahip kesimlerden oluştuğu için etnik unsurlarına parçalanabilme ihtimali sadece bu coğrafya için söz konusu değil. Yugoslavya’daki durumun genelleştirilebileceğine dikkat çeker bu kavram. Yani başka coğrafyalar da Balkanlaştırılabilir, Balkanlaşmaları mümkündür.
Emperyalizmin üzerine en kolay oynadığı fay hatları bir ulus-devlet içindeki etnik sınırlardır kuşkusuz; buna bir de dinsel ve mezhepsel farklılıkları da eklemek gerekir.
Bugün Suriye’de Nusayri Esad iktidarına ve destekçisi Şii İran’a karşı oluşturulmaya çalışılan Sünni ittifakın Ortadoğu’nun epey bir kesimini kapsayarak geliştirilmeye çalışılmasında da bu Balkanlaştırma zihniyetinin yansımasını görmek mümkün. Hangi ülke neresinden çatlak alacaksa, kimin zaafı neresindeyse orasının kaşındığı bir dönem bu. Bölgenin teyakkuz sınırları ise mezhep sınırlarından geçiyor. Ancak buradaki Balkanlaştırma işinin Yugoslavya’da olduğu gibi sağa sola pek bulaşmayan, daha steril ve ülkenin yenleri içinde kalan sonuçlarının olacağı söylenemez; zaten öyle de olması beklenmiyor. Balkanlaştırma politikasının mucidi emperyalistler için önemli olan sürekli istikrarsızlık içindeki istikrardır.
Ama böyle bir politikaya sadakat, bölgede yaşayıp da attığı her adımın hesabını kat kat ödemek zorunda kalacak ülkeler için tehlikeli bir seçimdir. Ortadoğu’da Balkanlaştırma oyunu oynamak isteyenlerin, kendi bindikleri dala baltayı kendilerinin vurması gibi bir riski vardır bunun. İstikrarsız istikrar ancak günü geçirmeye yarar.
Bu ülkelerden biri de bizimkisi. Başbakan Davutoğlu’nun, Kuzey Suriye’de Kürtlerin “özyönetim” ilan etmesinden sonra, bütün Kürtleri parmağında oynattığını sandığı Barzani’yi, Kürtlerin kulağını çeksin diye ziyaret etmişken, Erbil’den Irak devlet yönetiminin haberi olmadan, gizlice Kerkük’e geçmesi, bunun Suriye’de küçük bir Türkmen milisinin Esad muhaliflerinin safına katılmasından sonra gerçekleşmesi sıfır sorunlu dış politikanın Balkanlaştırma projesiyle yer değiştirdiğinin son kanıtlarından biri. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik bu ziyarete köpüren Maliki’ye “Ellere var da bize yok mu” kıvamında bir yanıt verdi. Mealen; ABD işgaline ses çıkarmayan Maliki zihniyetinin bu ziyarete laf söyleme hakkı yok biçiminde bir yanıttı bu.  
Kuzey Irak’taki Kürtler ve Türkmenler ile Maliki rejimi arasındaki gerginliğin ve ayrışmanın derinleştirilmesine yönelik politika izleyen hükümetin Suriye’deki Kürt varlığına tahammül edememesi kendisinin kontrol edemediği gelişmeler karşısında zıvanadan çıktığının göstergesi sadece. Yoksa Kürtleri yönetebileceğini düşündüğü, onları ortak bir stratejiye bağlayabildiği sürece Kürt varlığı ile ilgili bir sorunu yok gibi görünüyor. Ama dedik ya, istikrarsızlık üzerine kurulan denge ancak günü kurtarır. Bölge, insanı her gün yeniden istikrar aramak zorunda bırakır. Barzani dün haindi bugün var, yarın yine olmayabilir; Suriye Kürtleri ile yarın ne olacağı belli olmaz.    
Diğer yandan Sünni-Şii fay hattını kaşımanın ve bu hattın ülke içindeki uzantısının izini sürmenin iç politikada da bir Balkanlaştırma işine girişmek anlamına geldiği görülüyor. Başka ülkeleri parçalamak için çantada taşınan emperyalizmin ödünç bıçağı eninde sonunda taşıyanın kendi bağrına saplanacaktır ki, öyle de oluyor.  Malatya’da bir Alevi evinin önünde ramazan davulcusunun tek kişilik serenadının bir meydan kavgasına dönüşmesi; bu noktaya gelene kadar da Alevi evlerinin işaretlendiği haberleriyle meşgul olmamız; Türkiye haritasını önüne açıp Sünni-Alevi sınırlarının nerelerden geçtiğini tespit ederek haritaya olası çatışma hatları ekleyen ukala stratejistlerin yorumlarını şaşkınlıkla izlediğimiz günlerden geçilmiş olması bir tesadüf değil, Malatya münferit de değil. Suriye’deki Alevi iktidarın içerideki, güya potansiyel destekçilerini tedhişle sindirmek, geride kalan Sünni nüfusun sinir uçlarını uyararak teyakkuzda tutmak gibi bir ruha sahip,  uzun süredir elde tutulan projeye uygun bir pazıl. Malatya’da ramazan davulcusunun sözde yardımına koşan linççi kitlenin Maraş, Çorum, Madımak katliamlarını hatırlatması da tesadüf olamaz.
Öyle görünüyor ki, içerisinin de sırf ABD’nin gözüne girmek için hallaç pamuğu gibi dağıtılabileceğini düşünenler, yatıp kalkıp Alevileri nasıl sindiririz planları yapanlar
iç huzura ve kardeşliğe bu göze girme uğruna zerre kadar değer vermiyor. O ABD ki “Yolumuzdan gittiğinizi bize kanıtlayın” diye ucu açık bir süreç koyup bitmez tükenmez istekler sıraladıkça yaranma çıtası yükseldikçe yükseliyor. Çıtanın o kadar kolay atlatılacağı da sanılmasın. Uçak düştüğünde Washington Post bunu hatırlatır, ABD Dışişleri ayar çeker; boyunuz çıtanın boyuna bir türlü ulaşamaz. Dimyat’taki pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da vardır. Ellere vardır da size yoktur!
İnsan, Osmanlı İmparatorluğu döneminde “Hoşgörü vardı, orada halklar kardeşçe yaşıyordu” biçimindeki klişe geyiğin, Osmanlıcılığın bugünkü yeni versiyonuna baktığında nereden çıktığını, nasıl uydurulduğunu merak ediyor doğrusu. 16. yüzyılda Şeyhülislam Ebussud Efendi fetvalarıyla Anadolu’yu Alevi kıyımından geçiren padişahların bilmem kaçıncı kuşak torunlarının yapıp ettikleri, Selim-Kanuni-Selim döneminin nasıl bir şey olduğu konusunda bir projeksiyon sunuyor ve geyiğin altının boş olduğunu gösteriyor aslında.  
Ama ataları taklit ederek bir yere kadar. Dönem o dönem değil, tarih yırtınsanız da tekerrür etmez. Bu yüzden Ortadoğu’yu Balkanlaştırmanın etkin bir öznesi olmak adına içerideki Alevilere çuvaldızı batırmanın ardından elde kalan bir hiç olacaktır. Kendi Alevilerinin sırtına basarak Suriye sınırında koçbaşı olmak isteyen devletin başı göğe ermez.
O sınırların ötesindeki pasta “Senden büyük emperyalizm var padişahım”ındır.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...