28 Temmuz 2012 10:35

Güney’de yeni bir komşu

Güney’de yeni bir komşu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hatırlayalım; Kuzey Irak’ta yüzyılın başında bir Kürt Federe Devleti’nin ilk adımları atıldığında, tıpkı Suriyeli Kürtlerin yaşadıkları bölgelere, geçen hafta kendi bayraklarını çekmesi üzerine Başbakanın söylediği şeylere benzer şeyler söylenmişti… Kuzey Irak’ta bir Kürt devletine eyvallah denmeyeceğinin bağıra bağıra ilan edilmesinden on yıl sonra Türkiye güney komşusu haline gelen Kürtlerin yöneticileriyle canciğer kuzu sarması olma yolunu seçti. Komşuda pişenin bize de düşeceği, Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunun (O zaman oluşum filan gibi laflar kullanılırdı) Misakı Milli içindeki Kürtler için de özerklik, federasyon, ayrı devlet ihtimallerine dair yol olacağını düşünen devlet zevatı o zamanki hali içler acısıydı doğrusu ama, şimdiki durumun daha az vahim olduğu söylenemez. Suriye rejimini devirmek, Suriye Kürtlerini dize getirmek, yetmedi kendi Kürtlerini dizginlemek için Kürt Federe Devletinin liderleriyle pazarlık yapar hale geldi Türkiye. Mümkünse Irak Kürtlerinden daha çok istiyor Kürt bağımsız devletini. Çünkü iliştirilmiş Irak yönetimine karşı düşmanımın düşmanı dostumdur pozisyonunda;  Suriye’ye karşı da Barzani ile kader ortaklığında olduğunu düşünüyor. ABD öyle istediği için.
Tam da bu anda Suriyeli Kürtler işi bozdu. Suriye hatta Ortadoğu hatta Arap dünyası bizim iç meselemizdir şişinmesinin hükümeti getirdiği nokta, burnunun dibinde bir Kürt varlığının, kendi kontrolü dışında güney sınırına bayrak dikerek yerleşmesine seyirci kalmak, sonra da ileri tutarı olmayan böbürlenmelerle “asarım keserim”le devam etmekten başka bir şansının kalmaması olmuştur. Bu durum Barzani’nin de kafasını karıştırmıştır, hükümetin de kuşkusuz.
AKP’nin derin stratejilerinin, komşularla sıfır sorun politikasının ne kendine ne de “iç”inde saydığı bölgedeki hegemonyasına bir yararı olmadığı görülüyor. Bu dış politikanın iflas ettiği çok söylendi ama makaranın nasıl tamamen boşaldığını son gelişme iyice gösteriyor…
Hükümetin ülkenin sınırlarını bir hevesten ve tahayyülden ibaret değil de reel politik öyle buyuruyormuş gibi, kafadan Suriye coğrafyasının ve siyasetinin derinlerine kadar uzatması Türkiye’nin kurucu belgesi Lozan Anlaşmasını takmadığını gösteriyordu zaten. Ancak hocası ABD’den öğrendiği pragmatizmin Ortadoğu uyarlamaları, “Hep bana hep bana” politikasının her zeminde iyi bir sınav vermeyeceğini, her zaman kazanılmayacağını gösterdi. Hem çizgi kırmızı olsun hem çizgi olmasın, her durumda üç kuruş ucuz olsun olmuyor!
Olmadığı için de tahayyül edilmiş “iç”te hesap tutmayınca, şimdi Suriye’nin Kürt unsuruyla karıştığında ortaya çıkan refleks de Lozan’ın kırmızı çizgilerine sarılmak oluyor doğal olarak. Lozan’ı değişecekse ancak ben değiştiririm, Osmanlı’dan kalma fetihçi dürtülerim doğrultusunda istediğim yere bayrağımı dikerek ben ihlal ederim deme noktasından Misakı Milli’nin akıbetini düşünme noktasına geri döndü hükümet. Bu gelişmeyi kendi Kürtlerinden gelen tehdidin büyümesi olarak okuyor çünkü; Lozan sınırlarının küçüleceği karabasanı eski bir korku zaten.  
AKP Hükümeti bunu hep yapıyor ne zaman Kemalizme karşı yel değirmeni savaşı açsa burnunu sürttüğü noktada devletin “fabrika ayarlarına” geri dönüyor.  Çaresizlikte sığınılacak en güvenli nokta orası. Halbuki tam da İkinci Dünya Savaşı’nda İnönü’nün doruğa ulaştırdığı, zoru görünce “Ne kok ne bulaş, kalenin kapısında oyalan ama savaştan uzak dur” Kemalist dış politika mantığını Allah’ın izni ve ABD’nin şefaatiyle değiştirip, yeni bir siyasi dönüşüme daha imza atarak Suriye’ye bodoslama dalmaya hazırlanırken bu PYD, Kürt tampon bölgesi, Suriye Kürtlerinin özerkliği filan nereden çıktı değil mi?
Dünyanın bir akıllısı Türkiye çünkü; adına muhalefet denilen silahlı çeteleri sınıra tampon niyetine yığarken, o güçlere silah yardımı yapma kararı alırken, uyduruk muhalefetin uyduruk oluşumu Suriye Ulusal Konseyi’nin Kürtlerin taleplerini kabul etmemesini kışkırtırken evdeki hesabın çarşıya uymayacağını havsalası bile almadı. Suriye kim, Kürtler kim bu hesaba göre. Ee ama başkalarının da evde hesap yaptıklarını hesaba katmamak düşmanını küçümsemek demektir ve boş kibirdir nihayetinde. Esad yıllardır Suriye Kürtlerini tanımadı, kimlikleri bile yoktu bu halkın. Kürtlerin birikmiş öfkesi ortaya çıkan boşlukta özerkliğe doğru kanalize olacaksa, Türkiye’nin burnunun dibinde resmen başka bir Kürt bölgesi yeniden inşa edilecekse bu önce Türkiye’nin Kürtlerle savaşması anlamına gelecek doğal olarak. Esad da bunu bilir. Hükümet de Ortadoğu’nun emperyalist dizaynında rol almanın en ağır bedelli yolunun bu olduğunun çok iyi farkındadır. Yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen Lozan!
Ortadoğu’da varlığını istikrarsızlığa borçlu denge yeni istikrarsızlıklara açık. Belki bu daha ilk gelişme. Alicengiz oyunlarına alışık bir hükümetin bundan şaşkınlık duyması da şaşırtıcı aslında.  Başbakanın Ortadoğu çarşısında üstüne resmi yapılmış fincanlar satan esnafa, Erdoğan baskılı tişörtler giyen şakşakçılara bakarak bu coğrafyada muhayyel bir “iç” yarattığını sanması kadar şaşırtıcı.
Halbuki Ortadoğu öyle ele avuca gelen bir şey değil bu haliyle. Kimse onu kendi “iç”i yapamaz. Onun sırrını çözdüm derken kendinizi çözümsüzlük içinde bulmanız işten bile değil.
Daha neler olacak bakalım.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...