07 Temmuz 2012 10:35

Acıları kardeş

Acıları kardeş

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu yazı Samsun’daki sel felaketiyle başlayacaktı. Tam bilgisayarın başına oturduğumda mail grubuna gelen postayı açmadan edemedim. Özer Akdemir, Herald Tribune’de Carlos Amador’un hazırladığı bir dosyayı göndermiş gruba. Honduras’ta Siria Vadisi’nde bölgeyi talan ettikten sonra atıklarını bırakıp faaliyetine bir süre ara veren Goldcorp Şirketine lanet okuyan köylülerle ilgili bir dosya bu. “Şirketten önce yoksul ama sağlıklıydık” diyen, şimdi birinin bacağındaki etler neredeyse kemiğine kadar sıyrılmış, öbürünün kolları, bir diğerinin karnı kavrulmuş insanların, Samsun’a bir hayli uzak, Orta Amerika köylerinde çekilmiş fotoğraflarına bakmak bile tüyler ürpertici. Bir tanesi “İçine düştüğüm duruma bakın. Sağlığım kötü, hem de çok kötü. Geceleri çok acı çekiyorum, uyuyamıyorum. Yaptığım tek şey acı çekmek” diyor.
“Yaptığım tek şey acı çekmek” diyen bir yoksulun feryadı çok tanıdık ama yine de her duyduğunda sarsıyor insanı. Dünyanın pek çok yerinde defalarca tekrarlanıyor olması bir gram eksiltmiyor etkisini. Meksika, Honduras, Arjantin ve Guatemala’da siyanürle altın ararken bıraktığı hasarlardan, ağır metal kirliliği yaratmaktan, etrafa asit boşaltmaktan ipliği pazara çıkmış şirketin, buralara kadar ulaşmamış ne kadar çok suç dosyası vardır kim bilir; her sayfasında, aynı sözcüklerle haykıran insan acılarının saklı olduğu.
Kapitalizm böyle bir şey işte; canınız ne kadar yansa da, yaradan ve çıbandan bebelerinizin gözüne uyku girmese de kulakları balmumuyla örtülmüş kapitalistin kulakları sizi işitmez, gözleri görmez. Dünyanın neresinde olursanız olun siyanürleri, asitleri, pislikleriyle evinizin önünde bitebilir, size ait olan her şeye el koyabilir, evlerinizi başınıza yıkabilir. Bu nalet, bazen Goldcorp şirketi olarak bazen de devlet destekli bir TOKİ tekeli olarak çıkar karşınıza. Onların ortaya saldığı pis kokuya katlanmak, size yaptığı her şeyi sineye çekmek zorundasınızdır… İliğinize kadar sömürmeden çekip gitmezler.
Samsun’da selin, geride çocuklarının cansız bedenlerini bıraktığı annelerin acıları da Honduraslı annelerinkine çok benziyor. Bir gün resmi evraklarla gelen görevlilerin evlerini terk etmeye zorladığı ve sonra TOKİ’den ev almaya zorlanan; ve hikayelerini, zorlama sözcüğünü defalarca kullanmadan yazamayacağınız yoksul ailelerin dere yatağına kurulmuş binalardaki kötü yazgıları siyanür ve asitten kronik ölüme mahkum olan insanlarınkiyle kardeş olmuştur artık.
TOKİ; afet yönetmelikleriyle kitabına uydurulmuş kentsel dönüşüm saksısında palazlanan, devlet kontrollü inşaat kalkınmasının alameti farikasıdır, bilindiği gibi. Kentlerin belli başlı bölgeleri, konut piyasasına, AVM’lere vs. yeni alanlar açmak için yoksullardan arındırılırken, sayesinde yersiz yurtsuzlaşmış insanların sırtına,  “Size daire satayım” diye binen kurumdur o. Yetmez, TOKİ karakollar, devlet kurumları okullar mokullar da inşa eder; inşa ettikçe eder. Dere yatağıymış, fay hattıymış, olmadık yere camiymiş önemli değil. Hem sade insanın cebindekileri, o cebe gelecekte girecek parayı hem de devlette biriken vergileri tırtıklar. Goldcorp ve bağlı şirketleri Amerika kıtasının köylerinde altın bulmak için toprağı kazdıkça, denizi kurutup dağı çökerttikçe, bunların altında kalan İspanyolca konuşan köylülerin çığlığı TOKİ’nin apartmanlarının bodrum katlarında ölen çocuklarına ağlayan anaların Türkçe-Kürtçe veya Romanca ağlayışına karışır.
Daha çabuk çoğalın, kesintisiz üreyin diyen bir başbakanın yönettiği ülkede, halkın gözünün içine baka baka yalan söyleyen, TOKİ’nin kusuru yoktur, her şey Takdiri ilahidendir diye işi bitiren ve de mahkemeden önce noktayı koyan bürokratların pişkinliği sayesinde kıytırık bir çadırda yok yere yangında ölen, baraj inşaatında boğulan, HES mezarına gömülen; yani ille de inşaatta hayatını kaybeden emekçilerin hayatının beş kuruşluk değeri olmayacaktır doğal ki. Nasılsa analar, devlet emriyle o inşaatlarda hayatlarını daha fazla kâr uğruna kaybedecek çocuklar doğurmak zorundalar! Nasılsa Honduraslı köylüler de bu uğurda canlarını vermeye hazırdır hep!
Dünyanın her yerinde öyle; tekeller yoksulun canını alır. Tekeller öldürür. Tekeller iliğinizi kurutur. Samsun nerede Honduras nerede değil mi? Ama sermayenin vatanı yok. Her karış toprağı kendi yurdu kılmak için o toprağın gerçek sahiplerinin gözünün yaşına bakmaz… Orası Samsun, Honduras, Çin ya da Çek Cumhuriyeti olmuş fark etmez.

Türkcell için bir not: Standart fiyatlı, ekonomik görünen bir kampanya paketine dahil olduğum Türkcell’e şimdiye kadar hiç, belirlenmiş standart fatura ödemedim… Nedense hep belirli bir ücret karşılığı satın aldığım kampanya paketindeki dakika miktarını kat kat aşmış oluyorum. Markanın en yakın şubesine gidip bunun nedenini sorduğumda, İnternet’te yapılan kısa bir araştırma akabinde telefonumdan İnternet’e girmiş olduğum söylendi, itiraz edince de telefondaki araştırmadan İnternet girişinin olmadığı anlaşıldı. Zaten benim dandik telefonumdan İnternet’e girmek teknik olarak mümkün değil… Şikayetimi müşteri hizmetlerine iletmem istendi ki, müşteri hizmetlerine bağlanmanın ömür törpüsü olduğunu herkes bilir, saatlerce beklersiniz bir ilgiliye bağlanmak için. Sonra öğrendim ki, bir başka arkadaşım da yine Türkcell’den gelen yüklü faturanın nedenini araştırmak zorunda kalmış. Ona da oyun paketi satın aldığı söylenmiş. Gelen fatura 144 lira. Paket 30 lira. Arkadaşım oyun paketini ne zaman, nasıl aldığını bilmiyor! Ama o parayı çatır çatır ödedi.
Ben şubeden ayrılırken bu fatura şişirme hikayesini arkadaşlarıma anlatacağımı, Türkcell’in hep böyle şeyler yaptığını söyledim oradakilere…
İşte buradan anlatıyorum. Müşteri Hizmetleri de duysun, arkadaşlarım da.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...