09 Haziran 2012 09:15

Tiksinmeyen var mı?..

Tiksinmeyen var mı?..

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Erkekler dışındaki cinsleri -özellikle de kadınları- aşağılayan, onları erkeğin cinsel ihtiyaçlarını giderebileceği bir arzu nesnesi olarak gören cinsiyetçi küfürler spor alanlarının adeta olmazsa olmazı.
Taraftarlar, öfkelerini de, sevinçlerini de, coşkularını da genellikle bu tür cinsiyetçi küfürler aracılığıyla ifade ediyorlar. Rakip oyuncuların ve rakip taraftarların moralini, motivasyonunu, konsantrasyonunu küfürlerle bozarak kendi takımları lehine avantaj yaratmaya çalışıyorlar. Kısacası, başarıya giden yolda küfrü, bir koz, bir araç olarak görüyorlar.
Bir tür nefret söylemi olan küfür kaçınılmaz biçimde karşı küfrü doğuruyor. Sonuçta nefret, kin ve intikam duygularının yükselip yoğunlaştığı sonu gelmez bir küfür döngüsüne saplanıp kalıyoruz. Günümüzde insanlar arası iletişimin önemli bir parçası haline gelen sanal ortam üzerinden küfürlerin yaygınlaştırılması ise toplumsal ölçekte küçümsenmeyecek gerilimlere neden olabiliyor... Bireylerin rahatlaması(!) uğruna toplumsal çatışmalar göze alınabilir mi?..
Devlet, federasyon ya da kulüplerde yönetici konumunda bulunanlar ise spor alanlarındaki küfürlerden çok rahatsız!.. Her fırsatta, küfrü spor alanlarından yok etmeye kararlı olduklarını ve küfürsüz spor hedefi doğrultusunda mücadele yürüttüklerini dile getiriyorlar. Kameraların, mikrofonların önünde “Küfrü bitireceğiz” diye gayet güzel ahkam kesiyorlar ama sonra kendi aralarında yaptıkları telefon konuşmaları medyada yer aldığında görüyoruz ki, küfre karşı bayrak açan bu adamların da iki lafından birisi küfür. Ağızlarından küfrü eksik etmeyen yöneticilerin küfre karşı mücadele ettiklerine inanabilir miyiz?.. İkiyüzlülüğün bulunduğu yerde samimiyet ve inandırıcılık barınabilir mi?..

ERİL ZORBALIĞI YENİDEN ÜRETMEK!

Küfür genelde, kayda değer sözler edemeyecek kadar boş kafaların ürünüdür ve cehaletin, bilinçsizliğin, kabalığın göstergesi olarak ortaya çıkar.
Tabii yazının girişinde de değindiğimiz gibi küfür deyip geçmemek lazım. İçeriğine bakıldığında çoğu küfrün erkeğin kadına yönelik cinsel tecavüz arzusunu ifade ettiğini görürüz. Bu anlamda edilen her küfürle, hayatı kadın için cehenneme dönüştüren cinsiyetçi erkek zorbalığı yeniden üretiliyor. Her küfür, tahakkümcü erkek bakış açısının bilinçaltlarındaki “sarsılmaz” yerini biraz daha sağlamlaştırıyor.
Küfre de, erkekliğimize de çok düşkünüz. Futbol, cinsiyetçi küfür hazinemizi(!) ve erkekliğimizi doya doya sergileyebileceğimiz bir alan. Yeterince sert oynamadığına inandığımız bir futbolcuyu, en hafifinden “Kız gibi oynuyor” diyerek eleştirebiliyoruz örneğin. Bunun yanı sıra, erkekliğimizi tuttuğumuz takımla özdeşleştiriyor, galibiyet sevincini, coşkusunu, mutluluğunu neredeyse cinsel haz yoğunluğunda yaşamaya çalışıyoruz. Küfür bir yana, normal konuşmalarda bile sıkça kullanılan “koymalı”, “geçirmeli”, “sokmalı” sözler, spora nasıl yozlaşmış bir algıyla baktığımızı net bir şekilde ortaya koymuyor mu?..
Geçtiğimiz sezonda sadece kadınların ve çocukların izlemesine izin verilen maçlarda dahi cinsiyetçi küfürleri duyduk. Bu küfürleri kadınların ağzından duymak, fanatizmin bilinçleri nasıl kararttığının örneğiydi. Fanatik taraftarlık hali içinde kendilerini kaybeden kadınlar, ettikleri küfürlerin aslında kendilerini aşağıladığını bile fark edemeyecek kadar bilinç dışına savrulmuşlardı. “Statta ederiz, küfür orada kalır” gibi “niyet farklılığı” üzerine kurulu bir savunma hiçbir anlam taşımaz. Çünkü o küfürler sadece duyulmakla kalmıyor, kökleşmiş cinsiyetçi bakış açısının, milyonlarca kişinin bilincinde ve bilinçaltında yeniden üretilmesine neden oluyor... Üstelik çocuklar da bütün bunlara tanık oluyor. Her küfür körpe beyinlere maçoluk ve magandalık tohumu ekmek anlamına gelmiyor mu?..

‘SPOR GAZETECİLİĞİNDE YENİ BİR BOYUT!’

Böyle bir spor ortamında birileri yeni bir spor gazetesi çıkarmaya karar veriyor. Gereken hazırlıklar yapılıyor. Yazar-çizer kadrosu oluşturuluyor. Sonra sıra gazeteye isim bulmaya geliyor. İsim düşünmeye başlıyorlar. Adeta bir beyin(!) fırtınası yapıyorlar. Sonunda da o müthiş(!) ismi buluyorlar: AMK...
Gazeteye böyle bir ismi uygun gören kafaların nasıl bir gazete çıkaracağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu harflerin hangi küfrün kısaltması olarak kullanıldığını herkes biliyor. Eril zorbalığın kadına tecavüz isteğini ifade eden bir küfrü gazete adı olarak seçmek ne kadar da çarpıcı(!) değil mi?.. Ne de olsa, dikkat çekmek, sarsıcı(!) etki yaratmak adına her türlü onursuzluğun, kişiliksizliğin, maskaralığın, rezilliğin rahatlıkla göze alınabildiği zamanlardayız.
Tabii bu arada AMK’ya “Açık Mert Korkusuz” şeklinde bir kılıf uydurmayı da ihmal etmemişler...
Her şey bir yana, insanların konuşma dilinde noktalama işareti gibi kullandığı ve dile adeta yapışmış gibi duran bir küfrün gazetesi ismi yapılmasını çok yaratıcı bulanlar da var.
Birilerinin hiç çekinmeden, hiç utanmadan bu isimde bir gazete çıkarabilecek cüreti kendilerinde bulması, spor ortamımızın seviyesi hakkında fikir veriyor.
Gazetenin reklam metinleri de ismi kadar yaratıcı(!)..
“Sonunda taraftarın dilinden anlayan bir gazete geliyor AMK” deniyor mesela... Evet, dil konusunda bu yeni gazetenin, hedef kitlesiyle mükemmel bir uyum sağlayacağından hiç şüphe yok!..
Bir başkası: “Tam futboldan soğumuştuk, ortamı ısıttın AMK”... Hem de ne ısıtma?.. Ortamı, böylesi bayağı söylemlerden daha çabuk ve daha çok ne ısıtabilir ki?..
Ayrıca, AMK’nin, spor gazeteciliğine yeni bir boyut getireceği iddia ediliyor... Evet, gerçekten de yeni bir boyutun varlığını hiç kimse inkar edemez. Ama bu yeni boyutun, spor gazeteciliğinde değil de, düzeysizlikte olduğuna dair işaretler çok fazla. Biz genel anlamda medyanın dilinden tiksinirken, bazıları tiksintimize yeni boyut eklemek için harıl harıl çalışıyormuş meğer!..


MİLLİ TAKIM

Milli takımın 2014 Dünya Kupası hazırlıkları çerçevesinde Avrupa’da oynadığı 5 maçın 4’ünü kazanması kimilerini fena gaza getirdi. Avrupa Futbol Şampiyonası’nda yer alan bazı takımlara karşı alınan galibiyetler, “Bu şampiyonada biz de olmalıydık” gibisinden yorumlara neden oldu. Evet milli takımda dayanışmanın, yardımlaşmanın ön plana çıktığı farklı bir oyun anlayışı hissediliyor. Belli oyuncuların bireysel çabalarıyla sonuç almaya yönelik oyun anlayışının yerini, kolektif mücadele anlayışı almışa benziyor. Ancak yine de havaya girmek için henüz çok erken.
Avrupa ülkelerinde altyapı eğitimi görmüş, oyun disiplinini kesinlikle elden bırakmayan oyuncu sayısının çoğalmasının, milli takım üzerinde olumlu etki yarattığını söylemek mümkün. Buna karşılık özellikle işin savunma kısmında hâlâ alınması gereken çok yol olduğu gerçeği fena halde göze batıyor.
Neyse ki Abdullah Avcı ve futbolcular, “Bir galibiyet alsak da Türk’ün gücünü dünyaya duyursak” beklentisiyle pusuya yatan medyanın şişirici söylemlerine şimdilik mesafeli duruyorlar. Bu mesafeli duruş, eksiklerin, yanlışların farkında olmalarından kaynaklanıyorsa, o zaman gelecek adına biz de daha umutlu olabiliriz...

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...