27 Mayıs 2012 10:23

Eurovision bülbülleri

Eurovision bülbülleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu bir karşılıksız sevda hikayesidir. Hikayenin kahramanına bir tek şarkı belletirler, o da neden diye sormaz, hep onu okur.
Eurovision dediğinizin özeti şudur; küçük bir kesim takip eder, eskiler hevesini almıştır, acemiler heyecanlanır, Türkiye çırpınır. Hepsi bu. Her bahar Eurovision muhabbetiyle bülbül kesilme geleneğimizi bu yıl da hayırlısıyla yerine getirdiğimize göre, şunun adını koyalım. Bu aşk karşılıksızdır başından beri, iki taraf da bunu bilir. Eurovision güldür Türkiye'ye, Türkiye bülbül.
Tarihi karasevda hikayesinden, ibret-i alem için, kısa bir özet olsun:
İlk şarkı, Semiha Yankı'dan gelir, yıl 1975'tir: “Sevmek bir ömür sürer, sevişmek bir dakika”. Sevişmekte gözü olmadığını ilk adım atışta belli eden bülbül, sevgisini bir ömür ilan edeceğinin haberini de vermiş olur.
Aradaki çırpınışlara fazla girmesek iyi, çünkü biraz acıklı. “Opera” der inandıramaz, “Petrol” der yaranamaz, “Hani” der cevap alamaz, “Halay” der katılan olmaz, “Sufi” der kandıramaz, “Bana Bana” der sadaka veren çıkmaz. Etrafında dolaşmadan, en iyi şekilde derdini söylemeye karar verir.
“Every Way That I Can” gelir, Sertab Erener'li. Türkiye'ye Eurovision'da tek birinciliği getirmek için “Elimden geleni ardıma komayacağım” der, “Beni yeniden sevmeni sağlamaya çalışacağım”, “Ağlarım, ölürüm, seni yine benim yaparım”...
Birincilikle havaya girince, üslubu biraz değiştirmeyi dener ertesi yıl, Athena'nın “For Real”ı. Ağlamak falan bırakılır, daha meydan okuyan bir tarz benimsenir. “Bir manası yok ettiğin lafın” diye kestirip atılır. “Gerçekle yüzleş, ruhunu saklama, sahiciyim ben, gerçeğim” denir. Tarihin en yüksek puanı alınır da, araya kötü adamlar girer işte, dördüncülükte kalınır.
Arada yarı Türkçe şarkılar falan gelir geçer, akılda kalan pek olmaz.
Bir ara (Manga'nın “We Could Be the Same” şarkısıyla katıldığı) yılın nakaratı “Ne kadar farklı olursak olalım” olur, “Bunca zamandır, seviyorum seni”.
Geçen sene, yine tarihte bir ilk olur, Türkiye finale bile çıkamaz.
2012'nin şarkısı da Can Bonomo'dan gelir; “Love Me Back”. “Bugün sen de beni sev” der bülbül. “Benim seni sevdiğim gibi beni sev, sen de söyle Na na na” falan filan.
Eurovision gül, Türkiye bülbülse, biz de kuşun sesin sesine ses verseydik vermesine. Ama Eurovision sadece bir şarkı yarışması olsaydı uğruna kimseler ölmeye çalışmazdı. Bu kadar da karşılıksız aşk şarkısı, ama beni sev diye yalvaran, hem de göbek atarak yalvaran şarkı, rastlantı olacak değil ya. Bülbül şakır da neden böyle şakır?
Katılan katılmayan şarkıcılar, müzikleri yapanlar, gösteriler için emek verenler, izleyenler, oy verenler, takip edenler belki farkında, belki değil. Bu zaten onların projesi değil. Sadece şakşakçılıktan şakımaya giden yol, burayla Bakü arasındaki mesafeden kısa.
Bu kadar uyduruk şarkıyı, komik koreografiyi, abartılı ve anlamsız şovu ayakta tutan şeyin politika olduğunu bilmeyenler için gelsin. “Beni de aranıza alın” çırpınışlarına, “Beni beğenin” yaltaklanmalarına ruh veren, Türkiye egemenlerinin değişmeyen Batıya yaranma, emperyalizme şakşakçılık yapma hevesi değilse, hiçbir şey olamaz. Birileri komşusunu beğenmedi diye “Tutmayın lan beni” naraları atıp yerinde duramayanları, her gün yeniden dikenlere dolanmaları da akıllandırmaz çünkü. Ordusunun bütün dünyayı terörize eden teşkilatla bağını sorgulamayıp, paşaların yıldızlarını kendine toplamayı dert edenin kalın derisine diken de işlemez belki. Puanlara söylenince haber olur, para fonunun kurallarını uygulamayı sorgusuz sualsiz kabul etmeyi mevzu bile yapmaz.
Dik duramayan, sesini bulamayan, kendi şarkısını söyleyemeyen bülbülün ne çilesi varmış.
“Beni daha önce sevdin, şimdi de sev”, “Farklı olsak da sev”, “Ben sevdim sen de sev”, “Ağlarım bak”, “Ölümü gör sev” diye yırtınmaktan daha zavallı bir şey var mıdır, derseniz, şakırken bile nükseden şakşakçılık hastalığına bakınız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...