19 Mayıs 2012 10:07

Zeynep, Roboski ve Cihan için… Orada hep aynı kişi

Zeynep, Roboski ve Cihan için… Orada hep aynı kişi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

12 Mart dönemine tarihlendirilerek anlatılır; polis bir öğrenci evini bastığında duvarda asılı fotoğraflardan birinin altındaki yazıyı Altıncı Lenin diye okur. Kısaltması V. I. olan Viladimir İlyiç, olmuştur Altıncı. Diğer resim de Karl Marx’a aittir ve evde bulunan genç, kendisine resimdekinin kim olduğu sorulduğunda “dedem” der. Rivayet o ki, polis buna inanır. Öyle polisler kalmadı artık, Lenin’i de Marx’ı da tanıyor hepsi. Devir değişti, Marx’ı, Lenin’i tanımayan kolluk mensubuna kız vermiyorlar!
Bunlar bundan 40 yıl öncesine ait komikliklerdi. Gülünen şeylerin niteliği değişse de komikliğin baki kaldığını da biliyoruz. Bugün de, anlatılmaya başlansa birkaç nesli oyalayacak kadar çok komiklik ve eblehlik var... Güvenliği esas alan bir yönetim, doğası gereği devleti tehdit eden bir şeyleri alelacele bulmak ve bunları etkisizleştirmek zorundadır ya, bütün dikkat buna yöneltilince, sinekten bile yağ çıksın diye uğraşılınca ortaya çıkan tablo Altıncı Lenin’i mumla aratır cinsinden oluyor.  
Akıllara ziyan KCK iddianamesinin basına yansıyan bölümlerine şöyle bir göz gezdirince böyle düşünüyorsunuz. Saç tokası, küpe ve ayakkabı bağcıklarının delil klasörüne dahil edildiği bir iddianame bu.  Kamuoyunun tepkisine karşın Cihan Kırmızıgül’ün, poşu takması kanıt gösterilerek onlarca yıl ceza almasının üzerinden şunun şurasında bir hafta geçmişken toka moka, küpe müpe gibi materyallerin kanıttan sayılması göze soka soka, aynı kamuoyuyla kafa bulma değilse nedir?
Bu iddianamenin esaslı bölümü tutuklu gazetecilerle ilgili. Literatüre “Normal gazetecilik değil örgütsel gazetecilik”, “Eylemi gazeteci görünümünde izlemek” gibi kavramları kazandıran metin, bilgisayardaki Grup Yorum albümünü de, THY’deki tacizi veya sağlıkla ilgili bir gelişmeyi haber yapmayı suç sayıyor; bir BDP ilçe binasının açılışını haberleştirmek, Selahattin Demirtaş’ın açıklamalarını haber yapmayı örgüte yardım yataklık olarak görüyor. Bu haberleri yapmakla gazeteci ya terörist oluyor ya da  “Türkiye Cumhuriyeti Devletini zora sokmak”la meşgul… Hazırlayan, asıl bu iddianamenin devleti zora sokacağından habersiz olmalı… Hemen değilse bile yakında.
Bunca insanın aylardır içerde, iddianame olmaksızın bekletilmesi zaten hukuk sistemi açısından bir skandalken, iddianamenin dayandığı, yaka paça içeri atılan insanlar hakkında önceden yapılan istihbari çalışmanın içeriği de bir başka skandal. Telefonda, yaptığı haberin ne zaman yayınlanacağını veya telifini soran muhabirin (Zeynep Kuray) teknik dinlemeye takıla takıla bu sözleri takılmışsa ve bu bir güzel, dosyaya delil niyetine sokulmuşsa bunun başka bir tanımı olamaz. Bunun ötesinde, ne idüğü belirsiz gizli tanıklardan, itirafçılardan alınmış beyanları istediğiniz kadar “Kim o gizli tanık” diye karşılayın fark etmez. Gizli tanığın vardır bir bildiği ya da herkesin bir gün ilahi güçlerle donatılmış, bilinmez-görünmez bir gizli tanığı olacaktır. Buna ikna olmuyorsanız iddia makamı, gizli tanık görünümünde bu iddianameye sızmıştır deyin. Hep gazeteciler gazeteci kılığına girecek değillerdir ya!.. Gene dönüp 12 Mart’a gideceğiz bu çağrışımla… Komik olan değişiyor eblehlik baki kalıyor çünkü.
Fakat böyle bir komiklikten daha beteri trajikomik olandır.
Roboski köyünde 34 kişinin göz göre göre öldürülüşünün altından yanlış istihbaratın çıktığı, yetkililer tarafından ifade edilmişti zaten. Şimdi Wall Street Journal’in haberinden öğreniyoruz ki, buradakiler İsrail’den alınmış Heronların çektiği görüntüleri izleyerek, ticaret yapmak için konvoy halinde sınırı geçmeye çalışan köylülerin “terörist” olup olmadığını anlamaya çalışırken ABD yapımı Predatörler de aynı konvoyu izlemeye almış. Buradakiler Predatörlerin komuta merkezinden gelen istihbarat akışını “Tamam her şey kontrol altında” diyerek durdurduktan sonra kim oldukları apaçık belirlenen köylülerin tepesine F-16 bombalarını yine de yağdırmış. İsrail, ABD ve Türkiye “milli kaynaklar”ının ortaklığıyla toplanan istihbaratın sonucunda yaratılan faciadan sonra şimdi ABD ve Türkiye el yıkama derdinde. 34 ceset söz konusuyken İstihbarat hatasının milli kaynaklardan olanı makbulmüş gibi olaya ABD dahlini reddediyor Türkiye. Gazete ise iddiasını göze sokuyor.
Bu KCK iddianamesini hazırlayan zihniyetle Roboski Katliamı öncesindeki istihbarata yön veren zihniyet arasındaki benzerlik nedense şaşırtıcı gelmiyor. Sınır ticareti yapan köylüleri devlete yönelik bir tehdit olarak algılayanla; gazeteciyi, gittiği eylem haberini polise bildirmediği için suçlayan, bir poşuyu suç delili olarak kabul ederek ceza kesen, sanki aynı kişi. Bütün bu komik ve trajikomik haller, muhakeme yetisini yitirmiş aynı kişinin kafasından çıkıyor gibi.
Aslında da öyle. Hiç bu kadar, her yapılanı birbiriyle tutarlı kılan bir anlayışla yönetilmemişti bu ülke. O yüzden bütün durumlarda hep o aynı kişi sahnedeymiş gibi görünüyor. Mekanize “gizli tanık” Predatörün başında da, “itirafçı” Heron’un ekranının önünde de, KCK iddianamesinin hazırlandığı masada da… Keyfiyetse keyfiyet, ben yaptım olduculuk, çamur at izi kalsıncılık, yaptığının hesabını verme zahmetine girmemecilik… her şey bu anlayışın yansıdığı biçimde organize ediliyor. Onun için 34 canın ve geride kalanların bir ehemmiyeti yok, onun için içerde çürütülenler dert değil, onun için kime ne olduğu mesele değil. Çünkü bu anlayış ancak herkesi ve her şeyi güvenlik süzgecinden geçiren, bunu yaparken de izanını ve soğuk kanlılığını yitirmiş bir devlet yönetimi ile yaşayabilir, ondan beslenebilir, öyle bir devlete yön verebilir.
Kim demiş 12 Mart’tan ve 12 Eylül’den sonra bir arpa boyu yol alındı diye. Hâlâ aynı komik, aynı trajikomik haller.
Ama daha beteri; her yerde hep o aynı kişi.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...