Irak nereye?
Irak’ta Maliki Hükümeti tarafından hakkında tutuklama kararı çıkartılan Haşimi’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Barzani tarafından korunmaya alınmasıyla su yüzüne çıkan siyasi kriz, giderek derinleşiyor. Sünni lider Haşimi, Irak’ta uzun bir süre Türkiye’nin en önemli dayanaklarından biriydi. Zaten İnterpol’ün yakalama kararına rağmen AKP Hükümeti, bir süreden beri Türkiye’de olan Haşimi’yi Irak’a teslim etmeyeceğini açıkladı. Öte yandan Başbakan Erdoğan’ın Suriye’den sonra Irak’ta Şii Maliki yönetimini hedef alan açıklamalar yaptığı ve Maliki’nin de Türkiye’yi Irak’ın içişlerine karışmakla suçladığı biliniyor. Önce ABD, sonra Türkiye’ye ziyaretler gerçekleştiren Barzani, Türkiye ve Haşimi’yle yakınlaşırken Şii Maliki yönetimi ile ilişkileri kopma noktasına doğru ilerliyor. Barzani, Maliki’nin yetkileri tek elde topladığını ve yetki paylaşımına gidilmezse Eylül’de bağımsızlık referandumu yapabileceklerini söylüyor. Barzani, Maliki’ye yönelik bu eleştirisinde haksız sayılmaz ama buna karşı kendisinin tuttuğu yol ve geliştirmeye çalıştığı politika, kendi pozisyonunu da tartışmalı hale getiriyor.
Irak’ta bugünkü görüntü böyle ama sadece bu görüntüye bakarak Şii-Kürt ittifakının neden bitme noktasına geldiği sorusunun yanıtını vermek kolay değil. Çünkü Irak, Bölge’deki bütün çelişki ve çatışmaların ülke içine doğrudan yansımalarının olduğu küçük bir Ortadoğu’dur. Bu nedenle görüntüyü anlaşılır kılmak için arka plandaki gelişmelere bakmak gerekiyor.
Neydi bu gelişmeler?
Öncelikle Suriye’deki gelişmeler Bölge’nin yeniden dizayn edilmesi bakımından belirleyici bir konumda bulunmaktadır. Bu temelde Esad rejimi ve Suriye Ulusal Konseyi’nin (SUK) başını çektiği muhalefet arasındaki çatışma, aynı zamanda bütün bölgesel güçlerin de yeniden saflarını belirlediği bir zeminde ilerlemektedir. İran, Maliki, Lübnan Hizbullah’ı ve tabii ki Rusya ve Çin, Suriye rejiminin arkasında durmaktadır. Saflaşmanın bu tarafını ABD’nin hedefinde olan ve ABD ile çıkar çatışması içinde olan güçler/ülkeler oluşturmaktadır. SUK’u destekleyenlerin başında ise ABD’nin “bölgesel liderlik” misyonu biçtiği Türkiye ile Katar, Suudi Arabistan gibi güçler yer almaktadır. Türkiye’nin başını çektiği cephenin bu kamplaşmaya dinsel/mezhepsel bir boyut katarak İslam dünyasının Sünni çoğunluğunu arkasına alma hesabını yaptığını da eklemek gerekiyor. Daha sonra geri adım atsa da Başbakan Erdoğan’ın “tek din” söyleminin bu gelişmelerden bağımsız olmadığı açıktır.
Barzani yönetimi, bu saflaşmada Türkiye-ABD çizgisine yakın durmaktadır. Çünkü Bölge’deki güç ve etkisini korumanın, dahası bütün Kürtlerin liderliğine ve olası bağımsızlığa giden yolun ABD-Türkiye çizgisinden geçtiğini düşünmektedir. Irak Cumhurbaşkanı Talabani ise, İran’la olan iyi ilişkilerini bozmamak için çatışmada tarafsız durmaya çalışmaktadır.
Irak’taki çatışmanın en önemli nedenlerinden biri de petrol gelirlerinin paylaşımı konusudur. Bağdat yönetimi, Barzani’nin Nisan ayında ABD’nin petrol tekeli Exxon Mobil ile yaptığı anlaşmayı tanımadığını ilan etmiştir. Kürdistan Bölgesel yönetiminin Total ile de bir anlaşma yapmaya hazırlandığı belirtilmektedir. Yeni petrol yataklarının faaliyete geçmesiyle birlikte Kürdistan Bölgesi’nin dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olacağı dikkate alındığında, petrol gelirlerinin paylaşımı konusunun yaşanan çatışmanın en önemli nedenlerinden biri olduğu daha kolay anlaşılır. Bu çatışma, en önemli petrol rezervlerinin bulunduğu Kerkük’ün statüsü meselesiyle iç içe girmiş durumdadır. Barzani, Kerkük’ün Kürt, Arap ve Türkmenlerin eşit temsil edildiği özerk bir yönetimle Kürdistan Yönetimine bağlanmasını istemektedir. Türkiye’yi de Türkmenler üzerinden Kerkük’te söz sahibi yaparak ikna etmeye çalışmaktadır.
Kürdistan’ın bağımsızlığının ilan edilmesi konusuna gelince bugün buna ne ABD ne de Türkiye sıcak bakmamaktadır. Ancak Barzani; Sünnilerle ilişkilerin geliştirilmesi, Kerkük’te paydaş yapma, PKK’ye karşı destek olma gibi konularla Türkiye ve başta petrol kaynaklarının ABD tekellerine devri, Kürdistan’da ABD üslerinin varlığı, İsrail’le iyi ilişkiler gibi konular üzerinden de ABD’yi olası bağımsızlığa ikna etmek istemektedir. Irak’taki gelişmelere bağlı olarak Türkiye ve ABD’nin bu konudaki tutumlarının değişebileceğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Burada tartışma konumuz olmamakla birlikte kısa bir parantez açıp belirtelim: Federasyon ya da bağımsızlık, kendi geleceğini belirleme hakkı elbette Güney Kürdistan halkınındır. Meselenin bizim tarafından tartışma konusu yapılan yönü, Barzani yönetiminin tutum ve ilişkilerinin Bölge’ye etkilerinin ne olacağı boyutudur. Öte yandan bu politikanın Güney Kürdistan halkı için neleri getirip götürebileceği de ayrı bir tartışma/yazı konusudur.
İşte böylesi bir tabloda Talabani ve Şii lider Sadr, Irak’ta çatışan taraflar arasında arabuluculuk yapmaya çalışıyor. Ancak görünen o ki, Irak’ın geleceğinin ne olacağı sorusunun cevabını vermek için başta Suriye olmak üzere Bölge’deki diğer gelişmelerin seyrinin ne olacağını beklemek gerekecek.
Evrensel'i Takip Et