12 Mayıs 2012 09:03

Sanat toplum için yapılacak, yap!

Sanat toplum için yapılacak, yap!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gördünüz o parmağı.
Tiyatro oyuncularına “Despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti, küçümseme, azarlama devri geride kalmıştır”  derken neredeyse gözünüze gözünüze sokulan o devlet parmağını, “Sanat toplum için yapılacak, yap!” diye komut veriyordu devlet ağzı hani, akabinde.
Bir numaralı marifeti başarılı bir toplum mühendisliği yapmak olan siyasi iktidarın, üzerinde dönüştürmek için çalıştığı topluma göre sanat istemesi normal. Bir zamanlar Mayakovski, şairlerin insan ruhunun mimarı olduğunu söylemişti. Demek ki bu ruh mimarlığı işinin ehemmiyetini, toplumu metreye mezuraya vurarak imal etme derdindeki mühendisler de fark etti!
Halbuki Mayakovski bunu söylediğinde zamanlardan yirminci yüzyıldı ve sosyalist bir ülkede yaşıyordu. O yirminci yüzyıl ki, taa ilk yıllarından itibaren dünya kaynamaya başlamıştı. Önce 1905 devrimi, sonra ‘17 ve sonrasında bir dizi devrim gördü yaşlı dünya. Devrimini yapamayan işçi sınıfları ise akın akın sendikalarında emek örgütlerinde, partilerinde örgütlendiler. Yüzleri sosyalist Sovyetlere dönük, kendi devletleriyle daha iyi bir hayat için pazarlık yapmayı öğrendiler. Yaşam boyu güvence, düzenli iş, makul bir emeklilik, çocuklara kreş, parasız eğitim, parasız sağlık istediler. Yetmedi; “yaşadığımız kentlerde bize sormadan bir tek taşı bile yerinden oynatamazsınız” diye kafa tuttular. Bir yerden bir yere ulaşmak mı, bunun için anamızın nikahını isteyemezsiniz dediler… Kütüphaneler, sosyal konutlar, kültürel destekler, müzelerde bedava dolaşmalar, ücretli yıllık izinler talep ettiler. Ellerinden geldiğince, becerebildikleri ölçüde, toplusözleşme masalarında işverenden ve devletten koparabildikleri kadarıyla, ve usul usul, üretimden gelen güçlerini kullanarak, üyeleri birbiriyle dayanışan bir toplum olmaya çalıştılar. Böyle bir toplumun içinden yükseldi “Sanat halk içindir” mottosu. Kendi kaderini tayin etme iddiasında ve iradesinde bir toplum olarak kendini inşa eden halkların ve bu halkların yetiştirdiği sanatçının talebiydi halk için sanat. Zamanın devletleri bu talebe uygun örgütlemek zorunda kaldı kendilerini sadece. Sanata yurttaş vergilerinden fon ayrılmışsa, devletler sanatçıları desteklemiş ve sanatı halk için kolay ulaşılabilir kılmışsa talebin gücündendir bu. Bir ihsan ya da lütuf değil. Devlet “despot aydınlar”ın salladığı parmaktan korktuğu için hiç değil…
Ya şimdi?..
“Despot, elitist, jakoben, kast sistemi kurmuş” dediği aydınlara zamanınız geçti diyen Başbakan, bu kadar bol keseden hakaret ve aşağılamalar yağdırabiliyorsa, sanatı kendisi için isteyen eski toplumun zamanının geçtiğini düşündüğündendir. Sanatçıları devletin asalağı olarak yaftalayabiliyorsa, onun yeni sahibi olarak, devlet eliyle sanat imal edilebileceğine inandığındandır.
Öyleyse bu kadar pervasızlaşabilmenin de vakti gelmiştir kendince. Pazarlık masası cılızlaştıkça cılızlaşmış, sendikaların üye sayısı azaldıkça azalmış, halkın standardı kültür alanına gelinceye kadar, her köşesinden daraltıla daraltıla sıfır noktasına gerilemiştir.
Bu toplum, başına geleni anlayamaz, önünü göremez ve “Kendi kaderim üzerinde benim de söz hakkım olmalı” diyemez halde tutulsun diye de toplum mühendisliği uzmanları var güçleriyle çalışmıştır. Şimdi elimizde yüzde ellisi, başına ördüğü çorapları fark etmeden iktidar partisine oy veren, geride kalan yüzde ellisinin epey bir kısmı da milliyetçi-muhafazakar duygu dünyasında oyalanan bir halk var. Sağlıkta dönüşüm projesiyle baş edemeyince performans kurbanı doktorları döven hasta yakınlarını, sosyal hakların budanmasının yıktığı evin duvarları arasında hıncını kadın ve çocuktan alan erkekleri yarattı bu mühendislik. Babası neoliberalizmdi doğurduğu hilkat garibesi şiddet oldu. Bu kitleyi tevekkül halinde tutabilmek, gördüğünü, başına geleni anlamaz kılabilmek için dua yetmiyor artık; sanattan medet bekleniyor. İmal edilmiş böyle bir topluma uysun istenen sanat da mamul ruhlara, iç dekorasyon yapmaya devam edecek bir sanat. Muhafazakar Sanat diyorlar adına…
Devletin sanatçıya savaş açtığı ibretlik tek örnek bir zamanlar Nazi dönemi Almanyası’ydı şimdi de bizimkisi. Demek ki halk ne zaman eli kolu bağlı tutulmuşsa, ne zaman zor yoluyla sessizleştirilmişse sanatçının başı o zaman dertten kurtulmuyor. Çünkü o zaman sanatın, beslendiği tek kaynak olan halkla bağı gerçekten kopuyor ve gelenin geçenin vuracağı bir hedef tahtası haline gelebiliyor. Bu mesafe büyüdü ve bu aralıkta hükümet şimdi top çeviriyor.
Kamuya ait sanat kurumlarında yaşananlar, Başbakanın ikide bir göze soktuğu maaşı alanların sorunu değil sadece. Bu kurumları halk kurdu, onlara devlet desteğini halk talep etti. O halk, ruhunun mimarlarını iyi yaşatabilmek için, ihtiyaçları olan ücreti kendi vergilerinden düzenledi. Ve eğer şimdi bu halk, kendisine biçilen gömleği kesip atmazsa, mühendis mamulü bir toplum olarak kalmaya itiraz etmezse kendisine reva görülen sanat da ona göre olacak… Uyuşturucu ve unutturucu.
Sanatçı yalnız kalmamalı. Sanatı savunmak sanatçının narin omuzlarına yüklenemeyecek kadar ağır bir yük çünkü… Sanatçı bu yükün altında kalırsa ezilecek olan sadece o olmayacak; halkın ruhu, iç huzuru geleceği ezilecek bu yolda…
Kazanacak olansa, toplum için sanat lafını ağızlarından düşürmeden halka düşmanlık etmeye devam edenler olacak.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa